25.3.16

Pembe Panjurlu Evim Olsa Ne Fayda

Hani şimdi gideceğim diyosun ya 
Hiç durma eğer tatmin olacaksa egon
Gitmelerin koymaz bana 
Esas tekrar dönüpte bakarsan arkana

Kurur tüm kırmızı güllerim 
Yıkılır pembe panjurlu evlerim
Ha bu arada demişmiydim sana
Kırmızı güllerim pembe panjurlu evin damında 

Yıkılsın evlerim solsun güllerim 
Bende bir tren bulur giderim 
Yanıma biraz kitap biraz umut alır giderim
Her durakta bekleyenlere umut veririm

Yıkılsa ne fayda pembe panjurlu evlerim
Solsun kırmızı güllerim ne fayda
Ben olmadıktan sonra 
Yorulur kollarım seni taşımaktan 

Artık biraz umutla biraz kitap taşımak isterim
Gittiğim her durağa bir kitap hediye ederim 
Okusunlar pembe panjurlu evlerden kırmızı güllerden istemesinler diye
Artık inşaatı da bıraktım yapmıyorum öyle pembe panjurlu evler 
Aramayın sormayın beni artık dostlar bıraktım o işleri bıraktım




14.11.15

Bekarlık ve yemek

Eski twitlerimi zaman zaman gündeme getirmeyi çok seviyorum, kimseyle paylaşmasam bile zaman zaman kendi eski twitlerimi okuyorum. 5 yıl önceki twitlerimden eski beni hatırlıyorum.

9.11.15

Korkunca

* Bu yazı evrim teorisine göz kırpmaktadır.

İnsan korkunca göz kapakları ardına kadar açılır, normalden daha fazla kan kompalanır, beyin gözlere "Bulabildiğin tüm görsel verileri gönder, bakalım nasıl kurtulacağız bu durumdan" komutu verir. Aynı komutu kulağa ve burna da verir. Beyin, topladığı bu verileri işlerken her zamankinden daha hızlı çalışır.

Beyin korkulan durumu anlamaya çalışırken bedendeki silahları da devreye sokar. Bacaklara ve kollara her zamankinden daha çok kan pompalanır. Böylece kollar yumruk atmaya, bacaklarsa koşmaya hazırlanır.

Beynimiz korku durumunda kaçmaya daha çok meyillidir. Aslında beyin alışık olmadığı her durumdan kaçmaya çalışır. Beynimiz fazlasıyla muhafazakar bir organdır. Öğrendiği verileri varlığını devam ettirmek için kullanır, yeni bilgiye olan açlığı devrim aşkından değildir yani.

Beyin kaçışı kolaylaştırabilmek için bedende fazlalık olarak gördüğü ağırlıkları bedenden dışarı atar. Korkudan altına işeyenlerin beyni "Fazla ağırlıklardan kurtul ve koş!" komutu veriyordur. İnsan farkında olmadan fazlalıkları bırakabilir.

Beyin korku esnasında ümitsizliğe kapılan kişiyi yatıştırmak için, kişinin o yaşına kadar mutlu olduğu anılarından bir slayt hazırlayıp kişiye zorla izletir. Bu olurken kişi, uzaktan büyüyerek yaklaşan bir ışık, yeşillikler içinde huri gibi kızlar, harika manzaralar, güzel bir doğum günü partisi falan görebilir. Ölüm uzmanlarına göre ölmeden önce gülümseyenlerin beyinleri, kişilere bu gibi yatıştırıcı görüntüler izletiyor.

İnsan da bir tür hayvan işte.

4.11.15

Rabbim bana isim verir misin?

Aşkı sen yarattın, biliyorum Rabbim
Meselem bu değil,
Meselem daha mühim,
Aşkı kim öldürdü?

28.10.15

Seksenler Ve Bugün

insan bazen sıkılıyor dünyadan
tahta bavulunu ve kefenini alıp gidesi geliyor
tahta bavul demişken eskiler daha samimiydi 
mesela doksanlar seksenler 

hayatlarında gereksiz hiç bir şey yoktu
annelerin eskiyen elbiselerini verip onun yerine leğen alması gibi
insanlar umut doluydu helede çocuklar babalarının maaş günlerini beklerlerdi
elinde ki  parayla gider gazoz alıp gazozların kapaklarında taso yapıldığı yıllar bilirim

öyle şeyler bilirim ki 
insanların yoksulluktan gözlerinde oluk oluk boşalan yaşlar bilirim
yoksullardı ama huzurluydular
şimdi ise kapattık kendimizi evlerimize 

televizyon ve bilgisayar denen cihazların başından kalkmıyoruz
kafamızı kaldırıpta gözümüzün önüde öldürülen katledilen
insanları görmüyoruz resmen kör oluyoruz
resmen KÖR

22.9.15

mutlak medeniyetin önündeki engel

tüketim mutluluk vermez.
tüketim haz verir.
haz geçicidir. sekste olduğu gibi.
mutluluk kalıcıdır; sanatla, üretimle gelir.
insanın mutlusu sanatçıdır.
ama her sanatçı mutlu değildir.

mutlulukla kavramlar arasında güçlü bir bağ olduğu doğrudur
ama mutluluk kavramlardan doğmaz.
kavramlar mutluluktan doğar.
insan bunu görmeyip -tıpkı bir hayvan gibi-
hazzı mutluluğa tercih eder.

işte mutlak medeniyetin önündeki engel tam olarak budur.
prangalarımız; devletler, sınırlar ya da yasalar değil
prangalarımız
çocuklarımız

3.9.15

Asker



Asker 

Su uyur düşman uyumaz Bunu bil gözün aç Asker Siper uyumaya gelmez Uyursan candan geç Asker
 Vatanım emanet sana Vatan değer nice cana Giderken yaktığın kına Olsun nişanın koç Asker
 Anan baban başı dimdik 
Bacın rahat uyur şimdik Oğlumuz asker sevindik Dostu düşmanı seç Asker 

Sakın etme bizi tasa Yiyip içme tıka basa Bulaşma mikrop’a pise Kötüyle aran aç Asker 

Eğitim yap terini dök Al abdestin kirini dök Sar yaranı irini dök Düşman kanını iç Asker
 Ahmedinin nasihati Allah versin selameti Arar isen saadeti
Aman günahtan kaç asker 

24.8.15

Dostum elin yüzün kir içerisinde

git yüzünü yıka gel öyle fotoğraf çekelim

gerçekten mi?

-evet

o zaman bunları hiçbir yerde yayınlama dayı
 
yeğenim berkay

19.8.15

Minnet Eylemem




  Öyle bir türkü  ki dinledikçe daha da bağlanıyor insan. Diğer  türkülerden en büyük farkı şüphesiz ki bu türküyü seslendiren Ahmet Aslan. O kadar içten söylüyor ki, türküyü dinlerken kendimi bazen köyümde,  bazen yalnız başıma herhangi bir yerde, bazen de gerçeğin tam ortasında biçare bırakıyor.

Bu türküyü yazan büyük şair Nesimi'yi de unutmamak lazım tabii. Belki de her zaman söylediğimiz ancak bir türlü hayata uyarlayamadığımız kimseye eyvallahım yok düşüncesini en iyi anlatan dizelerdir bu türkünün dizeleri. 

18.8.15

Sürekli Oyun Oyun!

   Bir­bi­ri­mi­zi neden sev­me­di­ği­mi­zi an­la­mak güç değil. Bir ki­şi­yi se­ve­bil­mek için ge­re­ken ko­şul­lar bir türlü bit­mek bil­mez. O kişi çok iyi bir sır­daş­tır fakat bu ye­ter­li de­ğil­dir. Kara gün dos­tu­dur bu da ye­ter­li de­ğil­dir. Çünkü ken­di­mi­zi insan ola­rak en üst ba­sa­ma­ğa ko­ya­rız ve hiç kimse bu son ba­sa­ma­ğa ula­şa­maz. O en üst ba­sa­mak­tan her şeyi yö­ne­te­bi­le­ce­ği­mi­zi zan­ne­der ve sevgi denen kap­sam­lı bir ol­gu­dan ken­di­mi­zi so­yut­la­rız. Ba­zı­la­rı­nı; en üst ba­sa­mak­ta ol­ma­dı­ğı­mı­zı ha­tır­lat­tı­ğı için, ba­zı­la­rı­nı ise bizi hiç öv­me­di­ği –diğer in­san­lar­la eşit gör­dü­ğü- için sev­me­yiz. Tüm bun­lar olur­ken ken­di­mi­zi ön plan­da tut­mak için sü­rek­li ola­rak içe­ri­sin­de insan sev­gi­si, saygı, vic­dan ke­li­me­le­ri­nin geç­ti­ği çoğu başka yer­den arak­la­ma cüm­le­ler ku­ra­rız. Her şeyin te­me­lin­de dik­kat çek­mek is­te­me­miz yatar.


Kaynak: Behance


   Tüm bun­la­rı yapan biz de­ğil­mi­şiz gibi mut­suz ol­du­ğu­muz du­rum­lar­da ise yal­nız ol­du­ğu­mu­zu söy­ler, ne kadar ça­re­siz ol­du­ğu­mu­zu dü­şü­nü­rüz. Bu üzücü gö­rü­nen fakat yine kendi ego­mu­zu yük­sek gös­ter­me amacı ta­şı­yan bir du­rum­dur. Çünkü sev­gi­yi ya­şa­mı­nın mer­ke­zi­ne al­ma­yan in­san­lar kendi ego­su­nu şi­şir­mek için iki fark­lı yola baş­vu­rur­lar. Bun­lar­dan bi­rin­ci­si; yu­ka­rı­da da be­lirt­ti­ğim gibi ken­di­ni en üst ba­sa­ma­ğa ko­ya­rak diğer in­san­lar­dan daha fark­lı ol­du­ğu­nu dü­şün­mek, ikin­ci­si ise diğer in­san­la­rı en üst ba­sa­mak­ta gö­re­rek ken­di­si­ni im­kân­sız­lık­lar için­de dü­şü­nüp ya­kın­mak. Bu ya­kın­ma du­ru­mun­da in­san­lar, az imkân için­de veya top­lum­dan daha düşük bir hayat stan­dar­dın­da ya­şa­mış ba­şa­rı­lı ve ta­nın­mış ki­şi­le­ri ken­di­le­ri­ne re­fe­rans ala­rak yine ken­di­ni yük­sek gös­te­rir­ler.
Bir­bi­ri­mi­zi sev­sey­dik kem ken­di­mi­zi hem de çev­re­mi­zi bu şe­kil­de oyun­lar­la kan­dır­ma­mı­za gerek kal­maz­dı. Zaten ki­şi­ler bir­bi­ri­ni her an­lam­da ko­şul­suz kabul eder ve fark­lı­lık­la­rın çe­şit­li­li­ği bes­le­yen, ha­ya­tı daha ya­şa­nır kılan de­tay­lar ol­du­ğu­nu ve bun­lar­sız ya­şa­mın an­lam­sız ola­ca­ğı­nı bi­lir­dik. Yal­nız­lık da ol­maz­dı hem.

21.7.15

Bekleyecek Ama

Bazen mutlu olmak için aşık olmak gerekmez
Sadece sevildiğini bilsen yeter
Hayat bile sonsuza dek kalmayacak oda yok olacak
Aynı bir yaprak gibi 

Önce canı yanacak sonra susuz kalacak
Sonbahar gelince de uçurumdan düşer gibi düşecek
Her konuşmasında aşkını hasretini anlatarak 
Ama...

O alıştırmayacak kendini İlkbahar'a 
Bir gün düşeceğini hatta onun düşürenin 
Kendine çok yakın bir olduğunu bilerek yaşayacak
Ama ..

Unutmayacak bir daha doğacağını 
Onu kurutanın tekrar yeşerteceğini
Umutla aşkla bekleyecek