31.12.13

yerçekimi enerji kaynağı olabilir mi?

bu sorunun yanıtı şimdilik üzücü. hayır. yerçekiminden enerji elde edilemiyor. yer çekiminden enerji elde etmenin tek yolu hidroelektrik santraller, "bunlar birebir yer çekiminden elektrik üretir. yüksek havzada toplanmis olan su daha alçaktaki bir havzaya akıtılırken potensiyel enejisini kinetik enerjiye çevirir ve bu da santraldeki tribünler aracılığıyla elektriğe çevrilir." (sur la lune / ekşi sözlük)

havuz teorisi

benim de bir teorim var. yerçekiminden yararlanarak bahçedeki havuzun atık suyunu bitkileri sulamak için kullanmanın en pratik yolunu bulmaya çalışıyorum. havuzun tıpası çekildiğinde 1. borudan aşağı kayarak ivme kazanan su 2. boruyu tırmanabilecek hıza ulaştığı yerde 2. boru bağlanacak. aşağıdaki çizim temsilidir. çalışmaz. 1. boru çizimdekinden çok daha uzun olmalı. ama şimdi düşününce 1. borunun derinliğini artırmadan suyun hızını artırmanın mümkün olmayacağını düşünmeye başladım.
çize çize çizmeyi de öğreneceğim hacı.
sonuç olarak şimdilik çok büyük harcamalar yapmadan yerçekimini enerjiye dönüştüremiyoruz. ama elbet bir gün insan yerçekimini kendi lehine kullanmayı başaracak. akar yakıt baronları ve mafyaların alternatif araç yakıtı bulan insanları öldürmediği bir gün gelecektir elbet.

1 fotoğraf 1 tahlil

   her zaman hak eden hak ettiği şeyi alır diyemiyorum. aslında hak edenin çabasını hak veren görmezden gelebilir. sonuçta insan ruhu kötülüğe daha yatkındır ya da yakındır. neyse fotoğrafa döneyim.

   fotoğrafı gören bir üstad, "karamsar" bir fotoğraf dedi. benim de zihnimde şey çağrıştı: acaba fotoğraflara duygusal durumlar etki edebilir mi? neden olmasın dedim sonra. mutluysan ağaçlar ve çiçekler daha bir mutlu gibi olur. ya da mutsuz isen zaten o yönde fotoğraflar çekmeyi denersin. eminim bu fotoğraf birçok kişiyi karamsarlığa itebilir.  

  yaprakların ayrı ayrı yerlere uçuşup birbirinden ayrılması ise aşırı yalnızlığı betimleyebilir. arabalar ve sokak lambaları lüks bir hayatın iz düşümlerini oluştururken kaldırımlar necip fazıl üstadın "kaldırımlar" şiirini anımsatabilir.

   ileride gördüğümüz kişi ise lüksten ve dolayısı ile ışıktan(lambadan) uzak mazi kalbinde bir yara bir kişilik olarak nitelendirilebilir.

   ağaçlar diyeceksiniz. ağaçlar her daim yalnızların vazgeçilmezi olmuştur. ancak belli ki karamsar bir fotoğraf olmasındaki en büyük etken ağaçlardır. belki de döktüğü yapraklardan vazgeçmişler çıplak kalmamak için üstündeki yapraklara dil döküyorlardır. 

29.12.13

anagradyo ne demek?

aslında anagradyo'nun sözlüksel bir anlamı yok. kelimeleri ve anagram gibi oyunları sevdiğimiz için yola çıkarken kendimize "anagramistler" adını uygun gördük. zamanla temel icraatlarımızın yanında radyo gibi alt birimler de katıldı. her yeni alt birime anagram'dan adlar türetiyoruz. anagramedya, anagrakademi gibi.

ayrıca bkz: anagramistler kimler, ne yapıyorlar?

24.12.13

anagradyo yayın akışı

şimdilik yayın akışı pek bir boş gibi görünüyor olabilir, evet gerçekten bomboş ama zamanla gönüllü yayıncılarımızın isimleri bu yayın akışını dolduracak.

anagradyo nedir?

anagradyo youtube üzerinden canlı yayınlanacak bir tür televizyonradyo. yayıncı ve katılımcı görüntülü, veya sadece sesli olarak yayın yapabilecek.

sizler de anagradyo'da yayın yapmak istiyorsanız bizimle iletişime geçin.

23.12.13

Bir arada yaşa(ma)


Kahramanmaraş Arslanbey Tepesinde çektiğim bir fotoğraf. Görüldüğü üzere hayvanlar daha doğrusu kuşlar arasında cinsiyet ayrımı gözetilmiyor. Ki horozlar tavuklara, aynı şekilde tavuklar da horozlara muhtaç durumda. Hayvanlığın soyunun devamı için gerekli biyolojik durumlar her iki cinsin bir arada bulunmasını gerektiriyor. İnsanoğlu da yumurtaya ihtiyaç duyuyor. Sonuç olarak tavuk ve horozları kucaklayalım. Cinsiyet ayrımı yapıp da herhangi birini dışlamayalım. Sonra kahvaltıda çhokelladan başka bir çeşit göremeyiz.

20.12.13

cumalar ve hutbeler

twitter'da bunu gördüm. sonra diyanet.gov.tr'de cuma hutbelerinin bir dökümü var mıdır diye aradım durdum, bulamadım. diyanet'in halkla ilişkiler müşavirliğine mail attım. diyanet.gov.tr'de mail adresi ararken diyanetin ne kadar kapsamlı bir kurum olduğunu, bir yığın alt birimi olduğunu fark ettim. diyanet.gov.tr/tr/iletisim

sonra kahramanmaraş müftülüğünün web sayfasına kmarasmuftulugu.gov.tr girdim. menüden hutbeler linkine tıkladım cuma hutbeleri arşivi karşıma geldi. bugünün hutbesi aşağıdaki gibi. noktasına virgülüne dokunmadan kopyaladım.


İL:Kahramanmaraş
TARİH 20.12.2013
HASET AMELLERİ BOŞA ÇIKARIR

Muhterem Müminler!
İnsanlar arası ilişkileri olumsuz etkileyen, kırgınlıklara sebep olan, ahlaki zaaf ve manevi hastalıklardan biri olan haset; kıskanmak, çekememek, başkasında bulunan maddi ve manevi nimet ve imkânlardan rahatsız olup, o nimetlerin kendisine verilmesini istemek, kendisine verilmese bile, kıskandığı kimsenin bu imkânlardan mahrum kalmasını temenni etmektir. Kıskançlık kelimesiyle ifade ettiğimiz hasedin temelinde, ilahi takdir ve taksime itiraz anlamı vardır. Bu yüzden haset, dinimizde haram kılınmış, terkedilmesi gereken gayri ahlaki özelliklerden kabul edilmiştir.
Haset, kalpte bulunan ve insanı kötülüklere sevk eden şeytanî bir duygu olup, müslümanın manevi dünyasına zarar veren bir çeşit ruh hastalığıdır. Her müslümanın, bu duygu ve düşünceden kendisini şiddetle koruması gerekir.  Bu nedenledir ki Peygamber Efendimiz(s.a.s.); “Hasetten kaçının; çünkü o ateşin odunu yiyip tükettiği gibi, bütün iyilikleri yer bitirir”[i] buyurmuştur. Zira haset duygusu haset eden kişiyi gıybete, zulme, haksızlığa sevk eder. Gıybet, zulüm ve haksızlık ise bunları yapan kişinin iyiliklerinin yok olmasına sebep olur. Peygamber Efendimiz(s.a.s.) yine bir hadislerinde; “Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz.”[ii] buyurarak hasedin sevk edebileceği hüsranın boyutunu ifade etmiştir.
Hz. Âdem’in (a.s) çocuklarından Kabil, kardeşi Habil’i kıskandığı için öldürmüş ve böylece ilk öldürme hadisesi, haset ve kıskançlık yüzünden meydana gelmiştir. Diğer taraftan, Hz. Yusuf (a.s)’ı kardeşleri çekemedikleri için kuyuya atmışlar, babaları Yakub (a.s.) çekilen sıkıntılar neticesinde, uzun bir süre sonra oğlu Yusuf’a (a.s.) kavuşmuştur.
         
Değerli Müslümanlar!
Hasedin, ferdi ve toplumsal birçok zararı vardır. Haset eden kişi, bir imtihan vesilesi olan mal, mülk, servet, statü gibi hususlarda kardeşinin sahip olduğu bir nimeti, güzelliği çekemeyerek, Allah’ın yaptığı taksim ve takdire rıza göstermiyor, onun iradesine karşı geliyor demektir. Ayrıca haset eden kişi, “Zandan kaçının. Çünkü zan sözlerin en yalanıdır. Dedikodu yapmayın, başkalarının kusurlarını araştırmayın, birbirinize haset etmeyin, kin gütmeyin, birbirinizle insani ilişkilerinizi kesmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun”[iii] şeklinde buyuran Peygamberimizin birlik beraberlik kardeşlik ve yardımlaşma emrini yerine getirmiyor demektir. Allahu Teâla’nın ve Peygamberimizin emir ve tavsiyelerini yerine getirmemek, Kur’an ve sünnete tabi olmamak hem bu dünyada hem de ahiret gününde Allah’ın rahmetinden uzak kalmamıza sebep olacaktır.   
    
Değerli Müminler!     
Unutmayalım ki, birbirlerinin iyiliğini istemeyen fertlerin oluşturduğu toplumun huzurlu olması mümkün değildir. Mümin, kendisi için arzu ettiğini başkaları için de isteyen, kendisi için arzu etmediğini diğer müminler için de arzu etmeyen kimsedir. Buna göre; haset, kin, öfke, nefret gibi kötü düşünce ve davranışlardan uzak durarak, sevgi, saygı, hoşgörü, diğergamlık, başkalarının iyiliğini istemek gibi en güzel ahlaki özelliklere sahip olmaya çalışalım.
Hutbemi Felak süresinin mealiyle bitirmek istiyorum: De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”[iv]


[i] Ebu Davud, Edeb, 52
[ii] Nesei, Cihad, 8
[iii] Buhari, Edeb, 57
[iv] Felak, 1-5


Hazırlayan: Muharrem TOZAR K.Maraş Sarayaltı Cami İ.H.
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu

o öyle değil amk

adam kaçak elektrik kullanıyor. biliyorsunuz ki bir şeyleri kaçak kullanmakla hırsızlık yapmak aynı şey. bu adam yemeğini parasını ödediği tüple pişiriyor diye haram yememiş olmaz, olamaz. elektriği kaçak kullanıp mutfak tüpünü parayla kullandıktan sonra "ağzıma haram lokma sokmadım" diyemez. dedirtmezler aga. olur ya allah'a inanmıyorsa, haram diye bir kavram dünyasında yoksa o zaman da komşusunun, yurttaşının, evrendaşının hakkını yediğini biri hatırlatmalı bu adama.

18.12.13

Kış Manzarası

Ve bazen denize de kar yağar...
Büyükçekmece / İstanbul Kışmanzarası 2013

14.12.13

youtube ile canlı yayın yaptınız mı?

söyleyecek çok şeyi olan insanları genellikle dinlemeye çalışmışımdır. bazen kendimi de söyleyecek çok şeyi olan biri olarak görürüm. üniversite radyosuna yayın yapmak için başvurduğumda anlatacak çok şeyim vardı.

üniversite radyosu olduğu için teknik sorunlar oluyordu. sesli katılımcı alamıyorduk. kasıntı bir dinleyici arayüzü kullanıyorduk. üstelik hatrı sayılır miktarda para ödüyorduk. sonra bu işi bedava yapacak yığınla web uygulaması buldum ama hiçbiri vaad ettiği performansı sergileyemiyordu. yine bu sorunu da google çözdü.

youtube.com/upload sayfasındaki g+ ile canlı yayın uygulamasını merak ve heyecanla denedim. şimdiye kadar karşılaştığım en kapsamlı ve en aklı başında canlı yayın uygulaması bu. üstelik bedava.
ekran alıntısı
bu düğmenin altında herkes için devasa bir prodüksiyon yatıyor. yayınınıza isim veriyorsunuz ve konuk etmek istediğiniz arkadaşlarınızı davet ediyorsunuz sonra kulaklık veya webcam mikrofonu gibi basit mikrofonlarla bile dilerseniz görüntülü dilerseniz sadece sesli yayınlar, söyleşiler yapabiliyorsunuz. illa yayın amaçlı değil, konuklarla kendi aranızda muhabbet etmek amacıyla da bu uygulamayı kullanabiliyorsunuz.

30.11.13

ateizm ve kafamdaki deli sorular

bir insanın bir yaratıcının varlığına inanmayışı bana o kadar doğal geliyor ki. hiç yadırgamıyorum. yadırgayanları yadırgıyorum.

bir ateist arkadaşım, "abi geçen bir yerde konu açıldı allah'a inanmadığımı söyledim, öyle şaşırdılar ki 'ne dedim lan ben?' diye düşünmeye başladım" dedi. ve ekledi "niye bu kadar şaşırıyorlar? allah'a olan inancın benim ona olan inancıma mı bağlı? ben inanmayınca sen de mi inanmamış sayılıyorsun?"

"beni biliyorsun inançlı - inançsız diye insanları ötekileştirmem. benim gözümde deist, ateist, hristiyan, müslüman falan hep aynı. insanların allah'la arasındaki ilişkisinden bana ne?" dedim. sağ olsun "biliyorum, işte niye senden çok yok?" diye sordu. düşündük düşündük düşündük...

işe yarar bir yanıt bulamadık. sonra dedim ki "abi ben de bazı ateistlerde mantık hatası seziyorum, mesela adam ateist ve bana ateizmi övgüyle anlatıyor, beni ateist yapsa yılbaşı piyangosu kazanmış gibi sevinecek, niye ki?"

biraz da bunu düşündük. inançsız biri inançlı birini niye inançsız yapmaya çalışır ki? dinsizlik bir din mi? aynı şekilde inançlı biri inançsızlığı seçmiş birini niye zorla inançlı yapmaya çalışır ki? zorla sevap olur mu?


bir müslüman olarak bu tarz videolardan iğreniyorum. inançsızı inançlı yapmayı görev bellemiş tuhaf inançlılar kendilerine bir çeki düzen verseler çok hoş olacak.

27.11.13

kışlık profil fotoğrafı

ülkemize kış geldi. artık montsuz dışarı çıkmamaya özen gösteriyoruz. montlar ve ağır ceketler kısaca kışlıklar gün yüzüne çıktı. facebook, twitter ve buna benzer sosyal ağlarda hâla yazlık profil fotoğrafları var. yakında tıpkı kıyafetlerimiz gibi profil fotoğraflarımız da kışlık olacak.

"karın tadını yine çocuklar çıkardı"

bazı şanslılar karda, kayakta fotoğraflanırken çoğu şanssız minik kardan adamlarla fotoğraflanacak.

"arkadaşlar tünelin ucu bombok bir yere çıktı"

sosyal ağlar özellikle de twitter büyük ölçüde vatandaştan haber alma servisi gibi çalışıyor. kahramanmaraş - gaziantep arasında buzlanma var mı, trafik nasıl? gibi soruların yanıtlarını artık radyo ve tvlerden değil internetten alıyoruz. bunu bilerek keşke tüm haber sağlayıcı vatandaşlar yanıltıcı bilgi yayınlamamaya özen gösterse. hayat bayram olsa.

23.11.13

21.11.13

Evlilik Aşkınızı Öldürmesin İstiyorsanız Alışveriş Listesi Hazırlamayın

Uzun zamandır "evlilik aşkı öldürür" mü ve bir ilişki acaba nasıl ilk günkü kadar heyecanlı yaşanılabilir? gibi sorulara yanıt olacak uzun uzun bir yazı yazmaktaydım. Fakat değinilmesi gereken o kadar çok konu vardı ki... Bunu anlatabilmek için taaa dünyanın var oluşuna / var oluşumuza kadar uzanmak gerekiyordu. Bu yazıyı tamamlamak için sürekli araştırıyor, evli yada boşanmış çiftlerle sohbetler ediyor öğrendiklerimi kaydediyordum.

Ta ki bir alışveriş listesi hazırlayıp eşime "bunları alır mısın?" diye verdiğim anda aldığım cevaba kadar.

"Aşkım eğer evliliğimizin monotonlaşmasını istemiyorsan lütfen bana alışveriş listesi hazırlama"

O an aklımda ard arda ışıklar yandı, işte bütün mesele buydu aslında. Alışveriş listesi hazırlamadan karşılıklı olarak ihtiyaçların karşılanmasıydı bütün sorun. Yani atomu parçalamaya gerek yok tu...

Çünkü erkek tabiatında sürekli ödüllendirilmek ister, eğer eline yapılması gereken herşeyi yazıp verirseniz bu erkek için sadece yapması gereken bir iş bir görev olur. Kafasında sürekli "erkek olduğum için çalışmalıyım eve bakmalıyım" mantığı oluşur ve zamanla da erkekler alışveriş yapmaktan nefret eder. Bunun yerine "eve para bıraktım, sen gider alırsın" demeye başlarlar.

Sizde artık parayı alıp tek başınıza markete, pazara gitmek, eve dönüp onları yerleştirmek ee almışken bir de yemek yapmak... derken hayatınızı kendi elinizle yemek, temizlik, bulaşık üçgeninde sıkıştırmakla monotonlaştırmış olursunuz. Sonra yorgun bir kadın kalır, bi bakarsınız ki kocanız artık dışarıda yemek yiyor, eve geç geliyor, sizi beğenmiyor... Daha detaylara girmeme sanırım gerek yok.

Peki bu en basit ve en zor konunun üstesinden nasıl gelinir?

Ne demiştik? Erkeklerin tabiatında ödüllendirilmek var. Erkek ödüllendirilmek için kadını mutlu etme ihtiyacı duyar. Çünkü ödül aldığında artık hormonları yenilenmiş ve daha fazla kendini bir erkek bir kahraman gibi hissetmeye başlamıştır.

Çevrenize bakın, ne kadar seksi, güzel, hamarat kadınlar var ama zamanı geliyor onlar bile aldatılıyor? Neden çünkü ilk zamanlar yaptığımız o ödüllendirmeyi sonraları bırakıyoruz, sıradanlaştırıyoruz. Ve ne yazık ki erkekler daha çok ödüllendirildikleri, yani kendilerini erkek hissettikleri yerde olmaktan hoşlanıyorlar.

Evet biz aşık kadınlar ne kendimizin nede erkeklerimizin zamanla monotonlaşmasını ve o heyecanlı aşkımızın geçip yerine klasik ev hanımı kostümlerinin giyinildiği ilişkiler - evlilikler istemiyoruz. Bunun için;

Öncelikle şunu unutmayın, ihtiyaçları topluca alsanız da tane tane alsanız da üç aşağı beş yukarı aynı parayı ödüyorsunuz. Evet ev düzeni için bir listeniz olsun ama bunu siz bilin. İnanın her akşam eve dönerken bir şey alıp gelmek insanı daha çok mutlu ediyor. Kaldı ki az sonra yazacağım tüyo ile de büyük alışverişler artık eşinizle beraber gidip güle oynaya zaman geçirdiğiniz faaliyetler olacak.

Diyelim ki eve yoğurt lazım, eşinize söylediniz, aldı, geldi. Geldiğinde onu öyle çok şımartın ki, sanki dünya batıyordu ve bu bir kase yoğurt sayesinde dünya yı kurtardı. O bir kahraman. Evet aynen öyle o bir kahraman, o yoğurt olmasaydı mantı çok kuru kalacaktı, ocakta yemeği bırakıp markete gidemezdiniz, gidip gelseniz çok yorulur, terlerdiniz, zaman kaybederdiniz ve kendinize eşiniz gelene kadar çeki düzen verip "güzelleşemezdiniz". İşte tüm bu sebeplerden ötürü o bir kahraman, ona sarılın öpün, mutlaka teşekküredin, o yoğurdu almasaydı ne kadar zorlanacaktınız sizi nasıl kurtardı bunu ona anlatın. Sakın haaa market poşetini alıp dönüp mutfağa gitmeyin!!

Bu ödüllendirme işinden yorgun argın dönen eşinize çok iyi gelecek. Bir anda tüm yorgunluğunu unutup, bir kahraman edasıyla etrafınızda dolaşmaya başlayacak. Zamanla işten eve dönerken bu kez kendisi sizi arayıp "eve ne lazım?" diye sormaya başlayacaktır.

Tabi her akşam evde bir şey eksik demekte zamanla sıkar:) bu nedenle dengeleri iyi ayarlamak lazım.

Erkek mantığı ödüllendirmeye odaklı olduğu için doğru orantıda çalışır. Yani, bir yoğurt = bir ödül, çok yoğurt = çok ödül. Oysa biz kadınlar için bu; bir çiçek = bir ödül, bir ev = bir ödül eşitliğinde gider. Yani eşiniz ertesi gün de yoğurt alsa gelse siz buna karşılık yine aynı ödüllendirmeyi yapmakta zorlanacaksınız. 

Bu mantığı da öğrendikten sonra sanırım erkekleri hergün bir yoğurt almak yerine sizinle alışverişe geldiklerinde daha da çok ödül alacaklarına ikna etmek veya hissettirmek zor olmasa gerek ;)


19.11.13

gündem gündem değilse?

twitter'daki gündem tablosunu birkaç yıldır dikkate almıyorum. çünkü o gündem genellikle robotlar tarafından oluşturuluyor. benim gibi masa başındaki insanlar tarafından değil.
printscreen
"süper video"yu merak edip tıkladığınızda bir dosya indiriyor veya twitter ile giriş yapmanızı istiyor. her iki durumda da sonuç aynı, bu düzeneğin sahibi, twitter hesabınızdan canının istediği gibi yayın yapmaya başlıyor. sizin gibi diğerlerinin de hesaplarından aynı anda, aynı şeyi binlerce kez yayınlayınca al sana gündem. ayrıca meren'in de konuyla ilgili yayını okunmalı (Dolandırıcıların Şekillendirdiği Gündem ile Türkçe Twitter’ın Acınası Vaziyeti)

sadece twitter'da değil facebook'ta da yapay bir gündeme alet olunuyor.

ayrıca alakası yoksa da bakınız: odegilde.com

11.11.13

ülkeler ve çöpçüler

biliyorsunuz savaş çıkarsa
çöpçülerin maaşları yatmaz
yatsa da gecikir
böylece çöpçüler motivasyon yitirir
ülkemizi çöplük götürsün istemezsiniz.
öyleyse çöpçülerin maaşları aksamamalı.
ve biliyorsunuz savaş aksatır.
insan savaşmamalı.

8.11.13

#kızlıerkekli

Biz gençler tek istediğimiz demokrasi ve özgürlük...Sizene milletin yaşam tarzından,giyiminden kuşamından zamanın da baş örtüsü meselesi vardı şimdide bu ! bi bakıma aynı şeyler..demokrat ve özgür bir ülkede yaşıyoruz güya..İnsanların mahremine girmek,özgürlüklerini kısıtlamak bu kadar kolaymıdır..hiç bir şeyi gizli burakmadınız zaten burakında o gizli kalsın. Bu evlere giren kızlar kendi isteğiyle geliyorsa bunun kime ne zararı vardır? kaldı ki bu evlerde sadece cinsellik yapılmıyor..Ders işleniyor,güzel bir arkadaşlık ortamı oluşturuluyor. Tecavüzün cezası bu kadar az olan bir ülkede buna karışılması saçma.. Siz Kafanızı Kaldırıp Bunlarla İlgilenin..

6.11.13

patron

mevsim kış, havada nasıl soğuk öyle
aylardan eylül sanırım, kar mı yağacak ne?
fena sıkıldım, erken gelse patron bari
en azından erken çıkıp, sinemaya giderdik belki.
-yok gelemem orhan sizin için çayınızı afiyet olsun
tükan yalnız, dışarı çıktı birazdan gelecek patron.
sahi aramadı bu kız, unuttu mu yoksa?
“on dakikaya ararım, konuşuruz” demişti oysa.
-hah hoş geldin patron geciktin n'oldu
bi bayan geldi seni sordu afet-i devrandı sanki
yok be patron ne yengesi, tanımıyoz mu sanki eşini.
ha bide unutmadan kaportacı salih usta geldi
“selam söyle düğünümüz var, bekliyorum” dedi
dedi ve gitti.
anlaşıldı aramayacak; bugünde sinema ekildi
hadi ben kaçtım patron otobüste gelir zaten şimdi.
okula gideyim de biraz kafa dağıtayım bari…

bu yazı ilk kez 19.08.2013 tarihinde sefasayar'ın blogunda yayınlanmıştır.

4.11.13

bir öğrenci

i kissed a girl sayın valim

kaynak: bbc türkçe http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/131104_canli_yurtlar_genclik.shtml
öncelikle bu gibi beyanların gündemi değiştirme kaygısı ürünü olduğunu düşünmeye başladım "genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. bunun denetimi yok." ne demek abi? devletin muhafazakar duruşunu niye bir vatandaş olan ben finanse edeceğim?

bahsi geçen denetimsizlik nasıl giderilecek? yeni memurlar atanarak. yeni memurların maaşı gökten mi yağacak? hayır, vatandaşın vergisiyle ödenecek o maaş. e vatandaş muhafazakar değilse, ya da evlerde yapılabilecek "ahlaka aykırı" münasebetlerin denetlenmesini gerek görecek kadar muhafazakar değilse. bu vatandaş neden sakız, çay, un, ekmek alırken bu denetime maddi destek verecek?

niye muhafazakar bir icraat için muhafazakar olmayanlar da desteklemek zorunda? ben bir kızı öpersem sayın valim, kendimi müstakbel denetmenlerinizin kollarında mı bulacağım?

devlet büyükleri türlü tuhaf beyanlarla gençleri anarşizme mi itiyor? "kafamda deli sorular"

3.11.13

sister dediğin şey bildiğin bacı

ilkokul 4′ten beri zorunlu olarak ingilizce dersi görüyorum. hâla ingilizce meramımı anlatamam. aslında belki anlatırım da kimse anlamaz. hâl böyle olunca insan kendine “gerizekalı mıyım lan ben?” diye sormadan edemiyor. insanlar 2 ayda ispanyolca öğrenirken ben 8-10 yıldır kıçı kırık ingilizceyi öğrenemedim. lakin ki ingilizce öğrenimi konusunda benle aynı gelişimi kaydetmiş milyorlarca öğrenciyi görünce sistemin öğretme şeklinde kusur aramaya başladım. mesela "sister"ı niye "bacı" diye çevirmiyoruz? bir insanın "kız kardeeeeş, kız kardeeeeeeeeş" diye bağırması mümkün mü? bildiğin "bacıııı, bacııııııııı" diye bağırıyor işte.

ingilizcesi (sözlüksel)türkçesi (bana göre)türkçesi
Sister Kız kardeş Bacı
Brother Erkek kardeş Birader
Home Ev, yuva Hane
My baby Bebeğim Yavrum
Hey my baby Hey bebeğim Hey yavrum
ve daha bir çok şey...

çevirmenler ingilizceyi "kibar" göstermeye çalışıyor gibiler. böyle yaparak ingilizceyi benim gibi anadolu çocuklarına samimiyetsiz bir dilmiş gibi gösteriyorlar. ayıp.

bu yazı ilk kez safa'nın not defteri'nde 5 aralık 2012'de yayınlandı.

31.10.13

Bateristin Baget Sesi

Kasım ayını karşılamaya son saatler kala bu yazıyı sizlerle paylaşıyorum.Safa kardeşimin yeni bir fikir olarak bizlerle paylaştığı her ay bir konu hakkında yazılsın fikrinin ilk ürünü olan bu yazı sizlerle.


                                                 Blok Flützedelere İthafen

Öncelikle hepimiz çocukluk döneminden bu yaşa kadar müzikle haşır neşir olmuşuzdur.Mutlu olduğumuz veya üzüntülü olduğumuz an,dostumuzla paylaşamayacağız olaylara bir şarkı sana yarenlik eder.Hoşlandığın bir kız vardır ve sen o kıza açılamamışsındır o an çalan bir şarkıyla ona seslenirsin ama onun haberi olmaz.


Benim müzikle ilk tanışmam aslında Annemin anlattığı anı bende ve annemde derin bir iz bıraktı.
Ev hanımı olan annem,ben ve kardeşimle uğraşmaktan ev işlerine yetişmeye zorlandığı anlarda veya uyutmakta sıkıntı çektiği zamanlarda şarkılar büyük yardımcı olmuş.
Yine ev işlerinin yoğun olduğu zaman ben yeni yeni emekliyorken mutfakta çalan şarkıyla arkama bakmadan kaçışım ve oturma odasına sığınışım şu an hatırladığında bile gülmesine sebep oluyor.
Bu arada şarkıyı merak eden arkadaşlara Zülfü Livaneli Kan Çiçekleri
Şarkıyı bilen arkadaşlar şarkının can alıcı bir girişi vardır sazlar ve davulla işte o müzik başladığında ben arkama bakmadan kaçış o kaçış.
Bunu anne ve babamın teybe beni uyutmak için kaydettikleri kasetler izledi.
Belirli bir zaman sonra hatırladığım babamın eve oyuncak iki adet sazla gelmesiydi.Hatırladığım kadarı ile saz pembe içinde köy resmi ve köyün içinden dere akıyor.
Çocuk aklıyla biz onu oyuncak sandık,kardeşimle bir birimize vurmaya başladık.
Babam birbirimize zarar vermemize sinirlenip sazları saklayınca ilk müzik aleti tecrübemiz hüsranla sonuçlandı.
Daha sonra aklım ermeye başladığında olaya Sadi dayım el koydu.Her misafirliğe gittiğimizde ilerleyen saatlerde kasetçalara hayranı olduğu Cem Karaca kasetleri koyar şarkıları üstüne anne babamla konuşurlardı.
Kardeşim ve kuzenimle Raptiye Rap Rap şarkısını oyun haline getirmiş masanın etrafında asker adımlarıyla turlardık.
Şu an müzikal alt yapımın temelini Cem Karaca oluşturdu.Cem Babaya  Göğe selam olsun.Okul zamanı gelip başladığında sıkı bir müzik sever ve Anadolu Rock tabir edilen türün dinleyicisiydim.Cem Karaca Barış Manço şarkılarını ezbere bilir söylerdim o dönem Haluk Levent müzik dünyasında adını duyurmaya başladı.
Akdenizli uzun saçlı bu genç adam yeni nesil Anadolu Rock sanatçısıydı ve takip etmeye başlamıştım.
Adanalı olan sanatçı her sene Mersinde konser verir ve bende her konserine gitmeye çalıştım.
Hatta bir ara 38 derece ateşle konsere gittim,konser esnasında ter atınca kendime gelmiştim
.Diyeceksiniz bu kadar iyi müzikseverin Müzik dersi 5 olur.Yanılıyorsunuz sevgili  kardeşlerim.
İnanıyorum sizlerde benim gibi 90 dönemi öğrencileri blok flüt denen müzik aletinin gazabına uğradınız.
Hocamız selam olsun bu arada öğrettiği eserler Ay dede,küçük çoban vb nadide eserlerdi.
Bizim o eserleri sözlüde eksiksiz çalıp bitirmemiz bekliyordu.Bir sözlü esnasında adımı duydum tahtaya kalktım.
İsmail  Ay dede eserini çalmanı istiyorum dedi e istemek hakkıydı hocanın.
Hocam dedim Ay dede çalamıyorum ama onun yerine Haluk Levent çalsam olur mu dedim gayet masumane bir cevapla.
Hocam hayır al çalabilen birini çıkın dışarda çalışın dedi
.Biz çıktık arkadaşımla okulun etrafında tur attık simit şalgam keyfi yaptık çıktık sınıfa.
Hocam çalıştın mı dedi yok dedim ve kaçınılmaz son 0 aldım.
Evet müzik dersim 0 düşecekti ve hoca annemi çağırdı.
Annem oğlumun neden yeteneği yok diye üzüldü tabi bana o hocadan org dersi aldırdı itiraf ediyorum zorla.
Bir hafta gidiyorsam derse iki hafta gitmedim.Sonuç olarak senin oğlanda yetenek yok denildi.Annem haklı olarak üzüldü tabi ama yıllar sonra bakın neler oluyor.
O dönem Haluk Levent her sene Mersine gelmeye devam ediyor  ve ben konser esnasında bateriste ve bateri çalmasına odaklanıyordum.
Finale az kaldı sevgili okuyucular.
Liseye geçtiğimde artık bende bir bateri merakı başlamıştı.
Okul çıkışlarında müzik aletleri satan dükkanların önünden geçer dakikalarca bateri ile konuşurdum.
Seni bir gün alacağım,çalacağım,bu hayattan kurtaracağım gibi.
Lisenin sonlarına doğru okulda bir konser düzenlenecekti bir hocamızın oğlunun grubu sahne kurma işlemi bizim sınıfa verilmişti.Tiyatro salonuna girdik müzik grubu ekipmanlarını kurmuş hava almaya çıkıyorlardı.
Ben dayanamadım geçtim baterinin başına çalmaya başladım,çalma dediğime bakmayın halı silker gibi bam güm vuruyorum.
Sesi duyan grup elemanları geldi aramızda sözlü tartışma çıktı ne hakla çalarsın vs  o an dedim ben bu aleti çalacağım bir grup kuracağım konser vereceğim bu okulda ve siz dağılmış olacaksınız.
 Öss sınavı zamanı dershanede tvde bir grup dikkatimi çekti Gece Yolcuları.Unut Beni şarkısını bilirsiniz.
Şarkıyı bilen arkadaşlar hatırlamıştır bilmeyenler için 5 kişiden oluşan grup eski bir arabanın üstünde oturur ve Unut Beni Sevgilim Ben Unutmuyorum diye haykırır.Bu grubu beğenmiş ve takip etmeye başlamıştım.Mersine konsere geleceklerini duyduğumda konsere bilet aldım ve tek başıma gittim konser salonuna.Konser başladı ve ben grubun tüm şarkılarını biliyor eşlik ediyordum.Grubun dikkatini çektim konser bitimi grup otobüse binerken yakaladım onları.Dedim bende bir grup kurmak istiyorum bateri çalmaya niyetim var.Grup elemanlarının söylediği bir söz benim için milat oldu ''Hayallerinin peşinden git''.Bende öyle yaptım daha bateri çalmayı bilmiyorken grup kurdum.Tatlı salonunda çalışıp bateri aldım ve kursa gittim daha sonra Albatros adını verdiğim grubu kurdum.
2006'dan bu yana pop rock tarzında şarkılar çalıyor,yer yer sahne alıyor,besteler yapıyoruz.




Yazarlar kısmından grubumun bağlantılarına ulaşabilirsiniz
Yazıyı sıkılmadan okuyan tüm dostlara teşekkürler.
Bateristin Baget Sesi

kadın kadındır

kadın insandır da. tarih öncesi bilimsel çalışmalara dair bulgularda görüldüğü üzre bazı "bilim adamları" kadınların insan olup olmadığını araştırmışlar. yıllarca. deneyler yapmışlar falan. bir sonuca varamadan ölüp gitmişler galiba. ama bugün biliyoruz ki, kadın insandır. en az erkek kadar söz hakkına ve özgürlüğe sahiptir, olmalıdır.
fotoğraf kaynak: gecce.org

30.10.13

Son Veda

İlk yazımdan sonra baya zaman geçti.Yazıyı okuyan okumayan dostlara bin teşekkür ederim.En kısa zamanda klavyenin başına geçip güzel bir yazıyla sizlerle buluşmak istiyorum.O zamana kadar kendime ait bir şiirle sizleri selamlıyorum.


             Son Veda
Ne zaman aklıma gelse ismin içim sıkılıyor üzülüyorum 
Ya ben çok heyecanlıydım bu ilişkide veyahut sen çoktan gitmiştin benden uzaklara.
Ne arkamdan söylediğin laflar acıttı canımı ne o kapıyı çekip çıkman rüzgarınla
Kalbim ilk ne zaman kırıldı biliyor musun?
Bakışının sıradanlaştığı o gün ,
Anlamıştım çekip gideceğini sadece uzatmaları oynadık.

29.10.13

telin öte tarafı

çoğu zaman bu tellere takılı kalıyoruz. telleri kesmenin ya da yok etmenin yollarını arıyoruz. bir kez de telin üstünden geçmeyi düşünmüyoruz. bu tel "benim duygularım". telin öbür tarafı da davranış şeklinde yansıyan hal ve hareketlerim. çoğu zaman bu telleri aşamadığım için çoğu duygum içerimde hapsoluyor. telin üstünden geçmeyi düşünsem yani ima ederek anlatsam derdimi, üç insandan ikisi anlamıyor.

yazmak

safa gayret ile yazmak konusunda konuştuk.
bu söyleşi 12 ekim 2013'te yapıldı.

biz doğulular

...
bizim halalarımız dizüstü bilgisayar hediye etmez
yılda iki sefer domates gönderir en fazla
ama öyle tazedir ki, tuzlayıp yemek istersin.
domates de domatestir ha

...
biz askere gittiğimizde
ilkokuldan tanıdığımız çoğu kız arkadaşımızın soyadı değişmiş olur
manevi dayı oluruz
biz doğulular
öğretmenlere saygısızlık olmasın diye şiir yazmayız

...
hatta inanır mısın?
istanbul da bir yerlere doğu.

ben istanbul'dayken atina'ya doğuluyum
ve londra'ya
işte böyle bakınca
ve dünya dönmekten caymadıkca
hepimiz doğuluyuz behrinda.
yine de çocuğumuzu alaska'da doğur istiyorum
böylece ülkemize daha sıcak bakar
ülkemizin doğusuna.
batısına

27.10.13

bütçemiz artıyor

kısa filmcilik işini hedeflediğimiz günden beri en büyük sıkıntımız maddi imkansızlıklar. çok şükür bugünlerde maddi imkansızlıklarımızı yeniyoruz gibi gibi. mübarek kurban bayramı ertesi ortaklaşa yarı-profesyonel kameraya girdik. yine de "yakında bomba gibi filmler yayınlayacağız!" diyemiyorum çünkü ekip elemanları çok yoğun çalışıyor. içlerinde en işsizi benim. en çok senaryo yazan ibrahim aksakal genellikle şehir dışında.

ilk büyük projemizi yarıyıl tatilinde filmleştirmeyi hedefliyoruz. bu filmin ardından kahramanmaraş'ı ve esnaflarını tanıtan bir belgesel çekmeyi planlıyoruz. bu belgesel tabii ki sıradışı olacak.

26.10.13

iş hayatımı hayat işi mi ?

malumunuz uzun zamandır aranızda değilim.

hayat boyu böyle bir kişi olacağımı hiç hayal bile etmezdim.
iş adamı iş insanı olmak böyle olsa gerek.
"safa gayret" üstadımın benim hakkımda yazdığı yazıdan paylaşayım;

potansiyel teknoloji dergisi editörü. bu adama giydir takım elbiseyi nereye koyarsan koy editör, şef olur. öyle bir tarzı var. " (safa gayret (http://managra.blogspot.com/2013/05/fstk_13.html)

üstadımın söylediği sözü benimsemiş gibiyim biraz ilk okuduğumda açık konuşayım böyle bir kişi olabilir miyim derdim ama çalıştığım sektör böyle bir iş olmasa da hayat işi başka dünyaymış

çalışanın bir derdi var,

çalışmayanın bir derdi.

insanoğlu; iklimden, hayattan, çevresinden, yaşadığı dünyadan kısaca her şeyden şikayet eder. kimsenin hayatı boyunca memnun olduğunu göremezsiniz.

tekrar sizlerle olmak güzel.

devamlı beraber olmak dileklerimle.

25.10.13

İçinde kaybolduğum o AN


Zaman akıp giderken, gelişen teknoloji sayesinde içinde bulunduğumuz AN ı dondurmak mümkün. Fakat ne o an a geri dönebilir, nede gelecek bir anı yakalayabiliriz. Bize verilen sadece "o an"... İşte bu yüzden fotoğraf çekmek, dilimize dolanmış basit bir deyim olsa da, aslında çok önemli, sihir gibi, büyü gibi, zamanda geçmişe yolculuk gibi...

Nihayetinde zıtlıklarla dolu bir yaşam sürecimiz var. Bir nokta kadar yer kapladığımız dünya hem o kadar büyük, hem de  o kadar küçük ki... Bir yerlerde güneşler batarken, birileri yeni bir güne başlıyor, belki ömürler tükeniyor, belki de yeni hayatlar başlıyor ve her şey sadece o an içinde oluyor.

İşte mucizede burada başlıyor. Karşınızda berrak bir su, içinde barındırdığı çeşit çeşit yaşamlar, toprağı bereketlendirmeye gelmiş bulutlar, milyonlarca kilometre uzaklıktan size gülümseyen bir güneş, evrende kaybolmuş bir dünya ve işte ben oradayım... Böylesine büyük bir güzellik karşısında, öylesine aciz ve kaybolmuş bir halde..

Karadeniz / Batum da gün batımı...

24.10.13

stajyer eş

kısa soluklu ilişkilerde güzellik, uzun soluklu ilişkilerde akıllılık, paylaşımcılık aranır. böylece kısa soluklu ilişkiler yalnızca kısa soluklu ilişkiler için deneyim kazandırır.

en uzun ilişkisi 4 ay sürmüş bir genç 50'den fazla ilişki de yaşamış olsa uzun soluklu ilişkiye hazır kabul edilemez. o kadar.

19.10.13

kim ulan bu türk milleti?

hangi siyasetçiye mikrofon uzatılsa "tek gayemiz türk milletinin sağlığını, sıhhatini baki kılmak" gibi şeyler diyorlar. ama icraatlara bakıyorum hiçbir siyasetçi "türk milleti" derken yetmiş milyonları kastetmiyor. her siyasetçi "türk milleti" derken kendi seçmeninden bahsediyor.

iktidar bir kararını ısrarla uygulattığında "çok şükür türk milletinin istediğini yapıyoruz" diyor. muhalefet başarılı olduğunda aynı cümleyle kürsüde boy gösteriyor. şayet muhalefet başarısız olursa "bir gün türk halkının da istedikleri yapılacak" diyor.

18.10.13

şair ve şiir #2

şair ve şiir hakkında konuştuk. şiirler okuduk. bir yerden sonra konu milli eğitim sistemimize, müfredata ve matematiğe geldi.

bu söyleşi 12 ekim 2013'de yapıldı.

15.10.13

satılabilen kurnazlık, reklamcılık

reklamlarda koyun ve çoban görmeye gözümüz alıştı desek yanlış olmaz herhalde. özellikle banka ve kredi reklamlarında bu tema sıklıkla işleniyor.

2008 garanti - "küçük çoban yüksek kredi" reklamı

hava durumu

"nerede o eski bayramlar" deyip klişe cümleler kurmayacağım. ancak bu bayramın benim için pek bir anlamı yok. bayram dolayısıyla oluşan sebepsiz sevinç yerini umutsuzluğa bıraktı. biraz hava durumu anlatır gibi oldu ama...  pek havamda değilim. kafamda kara bulutlar dolaşıyor, dolaştıkça beni rahatsız ediyor. yağmur yağsa rahatlasam diyorum olmuyor. ani hava değişimleri beynimi bulandırıyor. gözlerimin önünde sanki sis perdesi var, yakını uzak görüyorum. kısacası anlamsız bir bayram geçiriyorum. umarım siz benim durumumda değilsinizdir. yine de hayırlı bayramlar.

14.10.13

avm'lerde çıkışı bulamamak

sadece benim ve tanıdığım insanların başına gelmediğini düşündüğüm durum. bence avm müdavimi olmayan herkes avm'lerde kayboluyor. çıkışı bulamıyor.

yine dün aksakallı ile video kamera fiyat araştırması yaparken belli başlı avm mağazalarında cirit attık. 5.000 liralık kameralarla deneme çekimleri falan yaptık. o esnada anladım ki 3d denen teknolojiye aşina değilim.

13.10.13

hayvan öldüren insan

gerek kurban bayramında gerek sıradan bir günde hayvan öldürmek ve etini yemek fazlasıyla insancıl bir şey. insan ekosistemin bir parçası değil mi? şimdi ben şehirden uzaklaşıp doğayla iç içe yaşamaya başlasam beslenmek için market, mağza aramak yerine geyik, dağ keçisi falan aramaya başlarım herhalde. e bulunca o caanım hayvana adres sormayacağım tabii. öldürüp potansiyel toksinlerden arındırmak için ateşte pişirip yerim. atalarımız böyle yapmadı mı? ormanlarda marketler mi vardı?

Bateristin Baget Sesi

Sakin bir çocukluk dönemi geçiren İsmail’in müziğe ilgisi çocukluk döneminde başlamıştır.Çocukluğunda müziğe dair hatırladığı  dayısının Cem Karaca şarkılarını dinletmesiydi. Lise yıllarında da müziğe ilgisi artarak devam etmiştir. Film montaj kurgu,dekor, kostüm ve müzik ayarlamasıyla uğraşmış, bu konuda kendini geliştirmiştir. Müziğe profesyonel olarak başlamasındaki en büyük etken Gece Yolcuları grubu solisti Edis İlhan'la tanışıp  ''Hayalinin Peşinden Git'' sözü onu bu yolculuğa başlamasına sebep olmuştur.Çocukluktan beri  bateriye meraklı olan İsmail grup kurmaya karar vermiştir. Albatros'u kurma amacı aslında film müzikleri bestelemekti fakat sonra yazdığı şiirlerin Volkan tarafından bestelenmesi sonucu beste, repertuar ve film müziği ve sahne çalışmalarına başlamışlardır.

İletişim için adresler
Grup Albatros
Twitter
Kişisel Blog






11.10.13

safa gayret

benimle ilgili bazı linkler

kimim ben?

kah­ra­man­ma­raş'ta doğ­dum, ya­şı­yo­rum. bil­gi­sa­yar prog­ram­cı­lı­ğı, web ge­liş­ti­ri­ci­li­ği ve radyo prog­ram­cı­lı­ğı iş­le­riy­le uğ­raş­tım. hâla bil­gi­sa­yar prog­ram­cı­lı­ğı oku­yo­rum. asp.​net ve c# kul­la­na­rak prog­ram­lar, web uy­gu­la­ma­la­rı ge­liş­ti­ri­yo­rum.

karışık düşünceler

bazen başımı alıp gidesim geliyor. benim bile bilmediğim, uzak bir yere gitmek istiyorum. kaybolmak istiyorum. belki de yokluğumu fark ederlerse, beni aramaya çıkarlar. onlar yakınlaştıkça bana, ben daha uzağa giderim. biraz peşimden koştururum beni arayanları. belki biraz kıymetimi anlarlar, gerçi kendimi kıymetli de görmem ama ne bileyim. biraz ilgi bekliyorum galiba.

kim istemez takdir edilmeyi. takdir olmasa da en azından fark edilmeyi. usta çok mu silik bir tipim var ki benim? aslında bu soruyu sormayı dahi mantıksız buluyorum. benimle ilgilenen ve beni insan sayıp konuşan kişilerde hep bir art niyet arıyorum. "lan işiniz düşmezse selam bile vermiyorsunuz." diye geçiriyorum içimden. çoğu zaman da kendime hak veriyorum. benimle menfaat için ilgilenmeyen tek kişi benim sanki. bundan da şüphe duyduğum an başımı alıp gideceğim. kendi kendimden menfaatim olmaz diye düşünmekteyim. nasıl olabilir ki?

ha hayatta kalmak için ilgileniyorum kendimle. onun dışında kendi kendimle ilişkim pek de iyi değil. en azından herkes kadar iyi değil. mesela aynanın karşısına geçip, "allahım bu nasıl bir yaratılıştır, beni yaratırken ek mesai mi yaptın?" gibi saçma sapan sorular sormam, kendimi asla şımartmam. her şeyi dozunda yaşarım.

10.10.13

"SUS'ulan Gerçekler..."

Herkezin hayatında biraz vardır aslında bu gercekler.İnsan içindekini kalbindeki susturmaya calışır ve kendi içinde bagırır.."SUS'ulan GERÇEKLER"... Bu nerden esti derseniz söyleyeyim benimde içimde hep susturduğum daha doğrusu susturmaya calıştığım bir gerçek vardı, hep bastırdım üstüme alınmamaya çalıştım.Ama işte yinede insanın karsına çıkıyor bir yerlerde. Bugun karsıma cıktı nasıl çıktı diye sorarsanız da hemen söyleyeyim mai'in en yakın arkadaşıydı..biz mai'yle ayrılmış olsakta onunla hiç bağımızı koparmamıştık, o beni abisi görürdü bense onu kardeşim gibi.Ara ara buluşurduk, o beni aşk konusunda hep örnek alırdı.benim mai'ye olan aşkıma çok fazla imrenirdi.kendisinin aşkına benim aşkımdan bakardı benden akıl danışırdı hep.Bugün de yine buluşalım dedi sana anlatacaklarım var dedi basladı kendi askını anlatmaya ben bir yandan dinliyorum bir yandanda neler yapması gerektigini söyluyordum kendisine.Bunları söylerken de içimde susturduğum gerçeklerim den faydalanıyordum.onun la yasadığım olaylardan esinlenerek ne yapması gerektigini bir aşkta nasıl ayakta durulması gerektiğini söylüyordum.Ben ona öneride bulundukça eski defterleri açıp susturduğum gercekleri açığa çıkartıyordum. bugün şunu anladım ne kadar kacarsan kaç gerçeklerden kaçılmıyor ve yaşadığın her şey iyi veya kötü karsına çıkıyor. hayat aldığı kadar veriyor..

başarı başarı mıdır?

bir bilgisayar oyununu yardım almadan "başarılı" bir şekilde oynamak "başarıdır" evet. ama şöyle bir şey var, her başarı insana has. ehliyet sınavını başarıyla vermek. ehliyeti hak etmek. kaza yapmadan araba kullanabilmek insancıl bir şey. böyle bakınca araba kullanabilmek başarı değil.

araba mı evvel insan mı?

biliyorsunuz ki araba dediğimiz teknoloji insanın hayalgücü ve mühendislik ürünü. mühendislik söz konusu olunca kullanılabilirliği meclis dışı göremeyiz. araba dediğimiz şey inşa edilirken yanı sıra birkaç farklı formda da çizilmiştir. insan formuna en uygun olanının seçilip inşa edildiğine eminim. yani inşa edilen araba insanın yeti ve yeteneklerine bakılarak inşa edilmiş. o da eşittir, her insan araba kullanabilir.

naylon başarı

araba kullanabilmek naylon başarıyken f1 pilotu olabilmek başarıdır. türkiye'de büyüyüp arap alfabesiyle yazabilmek naylon başarıyken türkiye'de büyüyüp çin veya kiril alfabesiyle yazabilmek başarıdır. babanın ticari ünvanını devralmak naylon başarıyken sıfırdan iş kurmak başarıdır.

başarı başkalarının sunduğu değil kişinin kazandığıdır.

9.10.13

Aşk Kaybetti Kendini

Aşk Kaybetti Kendini
Aşk Ne Kadar Masum Sözcük Değil mi? .Aniden (A) Şokla (Ş) Karşılaşma (K).
İnsanın hiç beklemediği anda beklemediği şekilde karşısına çıkar bu duygu
O an kaçışın ve yapabileceğin hiç bir şey yoktur. Nice Matematik Profesörlerini çağırsanda, deneyler yapsalarda formülünü asla Bulamazlar.
Nice Efsaneler Oldu Aşk Üzerine,
Leyla ile Mecnun Ferhat İle Şirin.
Nice Şarkılar Yazıldı Aşk Üstüne Ve Yazılmaya devam Ediliyor.
Nice filmlere kitaplara konu oldu aşk olmayada devam edeceği aşikar.
Aşk kavramı gün geçtikçe değerini kaybediyor.
Eskidendi sevdiğin uğruna dağları delmeler.
İnsanlar Yabancılaştı, İlişkiler Oyun Haline Geldi.
Eski Türk Filmlerindeki aşklar komik geliyor gençlere.
Aslında bilmiyorlar kendileri acınacak haldeler.
Bende gencim fakat sanki 1970′lerde yaşamışta 2000′li yıllara sonradan gönderilmiş gibi hissediyorum.
Aşklar sahte insanlar sahte ortam sahte.
Gerçeğe ulaşmak zor ,imkansız değil. Bilinçlenirmi gençler bilemem.
Baktığınız zaman Behlül’e özeniyor kimisi Ezel’e Polat gibi racon kesiyor bazıları .Umudumu kaybediyorum yavaştan.
Ben benim gibi olan dostlarla yaşamaya devam edeceğim

geçmişe bakıp da...

geçmiş günleri yâdedip güldüğümüz, "bu ney lan, bu ben miyim?" dediğimiz oluyordur. işte bunun sebebi, aklın günden güne bir olgunluk seviyesine ulaşmasıdır.

bir polisiye filmini 6-10 yaş arası çocuğa izlettiğimizi düşünelim. eminim tepkisi şu olacaktır: "ben de polisim suçlular yakalayacağım ve onları 'bum' vuracağım". aynı filmi 10-18 yaş arası gençlere izlettiğimizde alacağımız tepki şu şekilde olabilir: "ben polis olacağım adaleti sağlamaya yardımcı olacağım". bu filmi 18+ yaş, başka bir çocuğa izlettiğimizde vereceği tepki: "polis olmak istiyorum ancak nasıl polis olunur, hangi okulu okumam gerekli bunları bilmiyorum. bu gibi durumları öğrenmem gerekli" şeklinde bir tepki verebilir.

yukarıda gördüğünüz gibi akıl olgunlaştıkça, düşünceler daha tutarlı ve mantıklı bir hâl almaya başlıyor. akıl olgunlaştıkça olayları sorgulama, irdeleme, mantıklı fikirler üretme ihtiyacı doğuyor. "tamam herkes bu böyle diyor ama benim bunu geçerli bir kaynaktan tasdik etmem lazım". sorgulama ihtiyacı ile birlikte araştırma ve merak etme gibi eylemler önem kazanıyor. aklın olgunlaşmasını belirli yaş gruplarına ayırmak tabi yanlış olacaktır. insanın içinde yaşadığı çevre, ebeveyn, yaşantısı, eğitim olanakları, kazandığı deneyimler aklın olgunlaşmasına büyük katkısı vardır. bunu şu sözle destekleyebiliriz:  "büyümüş de küçülmüş".

sorumluluk bilinci kazanma, kendine ait olduğunu hissettiği materyal ve kişileri sahiplenme; onların gördüğü zarar, geçirdiği kaza vb. durumlardan kendini sorumlu tutmadır. halbuki bir çocuğun yanında, ailesine veya başka birinin başına bir şey gelse, en fazla üzgün olduğunu ifade etmek için ağlar. o an için ne yapması gerektiğini, nasıl davranması gerektiğini bilmez. işte bu durumun sebebi de deneyim yönünden zayıflıktır. deneyim kişilerin yaşantısı yoluyla daha önce yaşadığı bir durumun ileriki yaşantısına rehberlik etmesi şeklinde açıklayabiliriz.

neyse sözü fazla uzattım. geçmiş yaşantımıza bakıp kendimizi yadırgamamızın nedeni; aklın olgunluk seviyesinin günden güne değişmesidir. bu yüzden geçmiş durum ve olayları incelediğimizde şurda şu şekilde yapsam, burda bu şekilde davranmsam daha iyi olurdu gibi ifadeler takınırız.

ifadem özgür

ifadem özgür değil.
kelimelerim boğazıma düğümleniyor,
ne zaman konuşmak istesem.
karşıma geçmiş sus ulan!!!
bugün de sus her zamanki gibi.
zaten konuşmak...
konuşmak cahil işi.
susuyorsam bir anlamı yok,
ayrıca asalet sahibi de değilim.
besbelli özgür olduğumdan susuyorum
özgürlük kuşun kanadında oraya buraya giderken
ben duvarlara tırmanıyorum yakalamak için
olmayacak duaya amin diyorum çoğu zaman,
çoğu zaman da cemaate ayak uyduruyorum.
eğer özgür olsaydı dünya,
her kafadan bir ses çıkardı.
şimdi bağırsam şurada içimden geçenleri
içimden geçmeyen tepkiler alırım,
özgürlüğün yan etkisi.

8.10.13

çay hazır sayılır niye mutsuzsun?

hani şey vardır, "ben bazen şöyle olurum, sende de olur mu?" soruları. bende de bu sorulardan var. her sıradan insan akşam eve gelirken mutlu olur. işin, okulun stresinden bir miktar da olsa arınmıştır ve o yolun sonunda güzel yemekler muhabbetler bulacaktır. bu mutluluk evde bir süre vakit geçirince yerini sıkıcılığa bırakır. çünkü muhabbetler edilmiş, yemekler yenmiştir. karın tok sırt pektir yani. böyle olunca insan uyumadan ve dolayısıyla yeni bir iş gününe başlamadan evvel kendini mutlu edecek bir şey arayışına girer. bu arayış insanı genellikle (ülkemizde) çaya götürür. sizde de olur mu öyle? çay hazırlanırken veya içerken mutlu olur musunuz?

anne, eş veya ev arkadaşı çayı hazırlarken internette vakit öldürüyoruzdur veya bir şeyler okuyor, izliyoruzdur ne bileyim. insan mutlu oluverir. uyku gelinceye kadar ayakta tutacak mutluluğun kaynağı çaydır. bazen de şey olur. hani kişi evde yalnızdır. anne-baba ismini ilk defa duyulan birinin düğününe gitmiştir veya eş, kayınvalidelere bir haftalığına gitmiştir ya da ev arkadaşı sevgilisiyle dışarda eğleniyordur. kişi evde yalnızdır yani.

film izlemek veya kitap okumak bir yere kadar mutlu edebilir. bir yerden sonra çay gibi bir kurtarıcıya ihtiyaç duyar kişi. kişi kendinden bilecekse işi bir kurtarıcı da purodur. yani bu tamamen kişisel bir zevk sayın ahmet abi. sigaradan zerre hazzetmeyen biri olarak puroyu ahlakıyla içmekten çok hoşlanırım. çünkü insan hayatta kalmak için mutluluğa ihtiyaç duyuyor. mutluluk günü, günler hayatı kurtarıyor. günün son çeyreğinde insanın kendini çay gibi şeylerle ödüllendirişi de bu sebeptendir herhalde.

7.10.13

arkadaşlık

8 yaşındaki yeğenim arkadaşlık hakkında aşağıdaki yazıyı yazdı ve bana internette yayınlamamı söyledi.
"arkadaşlar birbirini çok sever. ben ablamı çok severim ablam da beni sever."

sistemin çarkı

eğitim sistemi sınavlara dönük bilgilerle öğrencinin beynini bulandırmaktan başka bir işe yaramıyor. sınava kadar kalıcı olabilen bilginin, kişinin ileri hayatına katkısı ne olabilir?

mesleklerde yozlaşma, kendini bilmezlik ve yolsuzluk durumları doğrudan olmasa da dolaylı olarak eğitim sisteminin yanlış işlemesinden kaynaklanıyor. özgüven sahibi öğrencilerin özgüvenini sarsan kuşkusuz sınavlar ve notlar. öğrenmek için öğrenmenin mümkün olabilmesi için gerekli özgüven kırılırsa,  öğrenci yolunu kaybediyor. bununla kalmıyor hedefini küçültmek zorunda kalıyor.

belki bizden de bilim adamları; kendini yetiştirmiş doktorlar ve mühendislerin çıkması olası olabilir. ancak sistem belirli bir yere kadar ilerleme olanağı sağlıyor. tamam sistem olmasa da olmaz. ancak sistemin sistemsiz bir şekilde ilerlemesinin de genç nesillere atfedilmesi hiç de hoş değil. sistemin yapısı birçok şey olmamızı istiyor.

ilkokulda koyduğumuz hedef sistemin çarkında eriye eriye kaybolma seviyesine ulaşıyor. daha sonra sınavlarla sistem sana seçme olanağı veriyor. tabiî istediğin şıkkı seçemezsin. istediğini seçebilme için hedeflerin sistemin çarkında iken, sen de sistemin içine girip hedeflerin kaybolmadan ordan söküp alman lazımdı. şimdi ne oldu sistem kendi içinde yoğurduğu, belki başka adayların hedeflerini getirdi önüne, "al dedi sen bu okula git". ilk başta yadırgadın, "olmaz ben gitmem" dedin. ancak sistemin en önemli unsurları olan ebeveynlerin baskısı ve en azından boşta gezmeme gibi nedenlerden dolayı sisteme boyun eğdin.

akademi hayatının monoton ve sıkıcı geçmesi beni hiç de şaşırtmaz. derslere olan ilgisizlik, belki de okulu uzatmana yol açacak. iyi kötü okulu bitirip diplomayı alacaksın. belki kafa yormaktan saçların dökülecek hasta olacaksın. hastalık dediysem, psikolojik ağırlıklı hastalıklar. kendini toparlamadan önce tekrar sisteme başvurman gerekli.

tamam diplomayı aldın, o diplomayı duvara asmak için almadın. tekrar sisteme başvurup,  "böyle böyle elimde bir diploma var. bu departmanda boş kontenjan var mı?". öyle yağma yok istediğin departmana elini kolunu sallaya sallaya yerleşemezsin, sınava gireceksin. sınavda yüksek bir puan almak tabiî öncelikli kriter. diğer kriterleri tahmin etmek güç değil. bu aşamayı da atlattıysanız hayırlı olsun, artık bir mesleğiniz var. takatiniz kaldı ise mesleğinizde yükselin. ayrıca hacı işinizi severek yapın. sonuçta sistem sizin için her türlü olanağı sağladı.