21.7.14

Yok ağbi

Sokak sonu biracısında bir kış geçirdik üç arkadaş. Onlar boş bira şişelerini çalmaya çalışıyordu, bende onlara şişeleri boşaltarak destek çıkıyordum. Mehmet ağbi fark ettiği halde seslenmemişti. Mehmet ağbi değişik bir adamdı. Kafasının sadece sağında ve solunda saçlar vardı, üstüne yapışmıştır diye iddiaya girdiğimiz gri gömleğinin sol cebinde hep bir tekel 2000 olurdu. Temiz içerdi. Annesi onu beş aylıkken terk etmiş. Karısı da 44 yıllıkken. Bir gün tek başıma oturuyordum, suratımın asık olduğunu fark edince yanıma geldi "Neyin var" dedi. "Bir şeyim yok ağbi" dedim.   
"Sigaran da mı?"

"Yok ağbi."             
Çıkartıp bir tane verdi. Bira içiyorsam ve yanında duman tütmüyorsa bu büyük bir sorundur benim için. Mehmet ağbide biliyordu bunu. Sigarayı yaktım. Sarhoşun teki "Ananı sikeceğim senin Zahide" diye bir nara atana kadar susmuştuk. Mehmet ağbi hemen olay yerine koştu, sarhoşa susup efendi gibi içmezse evine kadar döverek götürebileceğini söylüyordu ve bunu destekler nitelikte el kol hareketleri yapıyordu. Sarhoşu susturup yerine oturtunca raftan bir kül tablası alıp tekrar yanıma geldi ve oturdu. Sigara paketini göğüs cebinden çıkartıp masanın üstüne koydu. Benden bir şeyler anlatmamı bekliyor ama sessizliği bozmamak için kendiside konuşmuyordu. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama kül tablasında 11 tane izmarit saymıştım. Kendisi anlatmaya başladı. "Bir sabah telefon çaldı, gittiğini söyledi. Bacağımın kopup gitmesini telefondan öğrenmiş gibi oldum. Bari dedim. Bari bir mektup yazsaydın. Telefondan terk edilmek zoruma gitti. Beni çağırıyordu, kısa bir yolculuk yaptığını söyledi. İlk dolmuşa bin ve 842. dükkanda in dedi. Binemem dedim. Ayaklarım yok. Birinden ödünç al dedi. Kafamın içerisinde ağlayan bir kadın sesi var duyamıyorum seni dedim. Bir birahane aç, sokak sonunda sokak sonu olsun... Bir daha ne gördüm ne sesini duydum. Bir gün abisi gelip artık öldüğüne inanmamı söyledi. İnanmadım. Çok sigara içiyordu, benden önce ölme dikkat et demiştim. Tamam demişti. Halbuki ben ciddiydim, o değilmiş. Telefonum çalıyordu, kafamın içinde telefonlar çalıyordu. Bir gün sabah erkenden mezarlığa gittim. Ayaklarım yoktu, sürünüyordum. İsmini bulamadım, bir toprak almak isterdim. Ellerim yoktu. Ellerimin arasında bir kuş görmek isterdim. Havaya fırlatmak. Ayaklarına bir not iliştirmek istiyordum. Kuşun kanatları yoktu. O gidince herkes hayatını devam ettirmek için gereken bütün uzuvlarını yitirdi. Bir ben kaldım tek kulaklı, bir de sen. Var git ayakların yok olmadan."