30.9.14

balkon sefası

elimde demli bir çay oturmuşum balkona. telefonumda farid farjadın müziği açık, caddede insanların koşuşturmalarını izliyorum. farid farjad anlatıyor ben dinliyorum. sonra bir kuş gelip konuyor balkon demirine, ona bir selam çakıyorum pır havalanıp gidiyor. daha sonra fırsatçı şemsiyeciler dikkatimi çekiyor pastanenin önünde. el mahkum alıyor vatandaşlar şemsiyeleri birer ikişer. e ne olur abi-abla bir kez de ıslansanız diyorum. ben kendimi garantiye almışım ne de olsa.

27.9.14

Mustafa Ağca

                       

facebook https://www.facebook.com/mustafa.mustafa09


Ben kimim? 

 Kahramanmaraş'ta doğdum ve burada yaşamaya devam ediyorum şu an Önsen Ortaokulu'nda 8.sınıf okuyorum 

Hobilerim

Hobilerimin arasında en çok sevdiğim şiir yazmak ve arkadaşlarımla vakit geçirmek.Başka yerleri keşfetmek hoşuma gidiyor

Anagramistler olarak ne yapıyorum 

Anagramist olarak şiir,öykü,düz yazı yazıyorum.Anagramistlere yeni katıldığım için yeni şeyler çıkacağına inanıyorum.
Ana Baba Acısı

Sönmüyor yüreğimin acısı
Anası,babası olmayınca dinmiyor  insanın acısı
Sokaklar,caddeler anası,babası oluyor insanın
İnsanlar en çok ana,baba sancısı çekiyor

İnsan anasız,babasız dikeni olmayan gül gibi
Her yeri açık savunmasız
Her yeri karanlık,güneşi olmayan hayat gibi
Sadece özlem var içinde ana,baba özlemi

Boştur duyguları hissetmez hayatı
Sadece özler,içinde buruk acıları
Anasız,babasız kör karanlık kuyu olur hayatı
Bir gün anasını babasını rüyasında görürse ancak o zaman mutlu olur

Bahçem

bir bahçem olamalı 
bir köşesi güllerle gülecek 
diğer köşesi papatyalarla sevinecek
menekşelerim gülecek

bir yanda ise yarim güneş gibi
doğacak güllerin üstüne
papatyalara ışık olacak
o karanlık şehre umut olacak

"bin lira" filmimin kamera arkasından bir kare

26.9.14

Şiir ve Şair Şiarı

Şiirin her insanda aynı tesiri yaratmadığı muhakkak. Mutlak her insan şiirden farklı tatlar alır, tabi bazıları hiç tat alamaz. O bazıları için şiir gereksiz bir uğraş, saçma bir icattır. Düz ve yalın bir biçimde konuşmak varken, sanatlı bir dile bürünmek kişiye saçma gelir. Şiiri ve şairi anlamaz, hatta anlamak istemez, lanet eder. Sonra Tanrı’nın oyunu bu ki, lanet evine döner. Kişinin başına aklına gelmeyen şeyler gelir. Gücü tükenir, duaları yanıtsız kalır, sesini yutmayı öğrenir. Boğazındaki yumruk, ağzını burnunu dağıtınca bir şeylere tutunmak ister. Yanında yönünde hiç kimse yoktur. Kelimeleri görür. Onlara tutunur. Kelimeler kindar değildir, kucaklar kişiyi. Kişi, kelimelerle hasret giderir, kelimelerle oynar, kelimeleri değiştirir, kelimelere anlam yükler. Kelimelerden imgeler türetir. Ve yazmaya, yaratmaya başlar. İşte ilk günahı da o an işler. Şirk koştuğu anda...

Şiirin her insanda aynı tesiri yaratmadığı muhakkak. Mutlak her insan şiirden farklı tatlar alır, tabi bazıları hiç tat alamaz. Bazıları da şiiri müzikten ayıramaz. Şiiri okurken mutlaka beyninde bir fon müziği vardır, o müziğe uyarak okur şiiri. Müzik bitince şiiri okuyamaz hale gelir. Bazılarında bu durumun dozajı yükselir, artık şiir olmasa da müzik vardır onlar için. Şiire gerek kalmamıştır. Ve haliyle şiire gerek kalmayınca şarkının sözüne de gerek kalmamıştır. Enstrümantal besteler beyninde yankılanıyordur artık. Duyguları notalarla anlatmaya başlar yavaş-yavaş. Sonra belli bir aşamadan sonra notalar, duygularını ifade etmekte yeterli olmamaya başlar. Ve kişi tekrardan kelimelere koşar. Kelimelerle hasret giderir, kelimelerle oynar, kelimeleri değiştirir, kelimelere anlam yükler. Kelimelerden imgeler türetir. Yazmaya, yaratmaya başlar. İşte ilk günahı da o an işler. Şirk koştuğu anda...

Şiir şairin işlediği bir günahtır. Cürmü şirk, ceremesi yalnızlıktır. Eski bir deyişte dendiği gibi, Tanrı olmak isteyen yalnızlığı kabul etmelidir. Ve şairler günahkârsa, şairleri ancak günahkâr olmayan birileri yargılayabilir. Yaratmak günah sayıldığı için yaratan değil, yaratılan günah olduğu için yaratılan değil; henüz yaratılmamış ve ilelebet yaratılmayacak varlıklar şairleri yargılayabilirler ancak. Bu şairlerin yargıya maruz kalmayacakları anlamına gelmez. Su, suyun içindeyse; yargı kalemin ucundadır şair için. Lakin unutulmasın: Her şairin yargıcı bir kalemse, o kalemi tutan şairin kendisi değildir. Aynı günaha malik günahdaş şairler birbirlerinin yargıcı olabilirler ancak. Bu durum önermeyi haklı çıkarır aynı zamanda: şairin kaleminin ucundaki kelam henüz yaratılmamıştır ve hiçbir şair en iyi dizesini yaşarken yazamayacaktır ki bu da o dizenin ilelebet yazılamayacağını doğrular.

Velhasıl: Şair olmak, zarar ömre!
Şairin gazabından ve bedduasından korunmanız dileği ile!

Altay Kenger

Caer De Disgracia

25.9.14

"orman değiliz artık, milli parkız"

tamamen gönüllülük esasına dayalı bir kısa filmcilik yardımlaşma platformu oluşturuyorum. grup şimdilik sadece kahramanmaraşlılara hitap ediyor, umarım zamanla tüm türkiye'yi ve hatta dünya'yı kapsar.

kısa filmcilik bir hobi, bir boş zaman değerlendirme eylemi. üstelik harika bir de yetenek gösterme etmeni.

kısa film izlemek ve üretmekten hoşlanıyorsanız bize de bekleriz.
http://www.facebook.com/groups/522738497863802/

23.9.14

ekmek aslanın neresinde?

bir gün fareler de
oyuncakların yerini alır be kaptan
daha az tehlikeli toptan, tüfekten
daha insancıl kurttan koyundan

biz de paltomuzu kuşanıp palyaçoluk yaparız belki
vizyon katalım diye değil
eski palyaçolar gibi
açlıktan

2

bu bilgisayar bir şeyleri,
bir şeyleri sürekli olarak biliyor

ben bir şeyleri sürekli biliyorsam eğer,
bu tamı tamına bilgisayardır

ben yapamıyorken on parmak yazmak,
kod yazmak,
film çekmek,
tasarlamak,
seslendirmek,
montajlamak,
şiir yazmak,
yaşamak
büyük marifetti

doktorluğun kitabını yazarsam eğer,
hasta olmak yasaklanır

şimdi ölsem şurda,
şu bilgisayarın karşısında
ölmek bile cazibesini kaybeder

beni taşımıyorken tabutlar,
tabutlar beni taşımıyorken,
ne kadar felsefik,
ne nostaljik.
ne siyasi

taşımıyorken akıllar beni
ne çok şeyi biliyor,

fareler bile daha insan benden,
daha tıbbi,
daha bilimsel,
faideli

bir gün giderim bu diyardan,
bir gün kafiyelerimi de alır,
gökyüzünün olmadığı bir yerlere,
bir yerlerde gökyüzünün olmadığını
anlatmaya giderim

yanımda götürdüğüm şu bilgisayar,
şu bir küsür bilgisayar bilgimle
bilgisaymanın inceliklerini
unutturmaya giderim

o haysiyetsizliğiyle meşhur ve meşgul aslanın midesinden
midesinden aslanın,
elimi kolumu
ve varlığını unuttuğum uzuvlarımı
kurtarmanın heyecanıyla giderim.

giderim bir gökyüzünün olmadığı gerçeği kadar sert.
bir baba kadar olgun.
bir çocuk kadar suçlu.

22.9.14

ekibe kan arıyoruz!!!

  amatör bir çaba içerisindeyiz. kısa film yapmak için uğraşıyoruz. ancak yeterli ve misyonlu oyuncularımız olmadığı için başarılı olamıyoruz. oyuncu olmak isteyen ya da olabilir aslında diyen arkadaşlar arıyoruz. başta belirttiğim gibi amatörüz ve tamamen gönüllülük esasına dayanarak çalışıyoruz. sanatın içine maddiyat katmayı sevmeyen bir yapımız var, çünkü hepimiz öğrenci olduğumuz için paramız yok. teknik donanımlarımız tam ama onu garanti edebiliriz. sözün özü  oyunculuk ya da sinema sektörünün herhangi bir bölümüne hevesli iseniz(kurgu, senaryo, kameramanlık, yönetmenlik) bize katılmanızı istiyoruz. cevabınız evet ise küçük bir rica daha, oyuncularımızı arşivlediğimiz aşağıdaki formu doldurur musunuz. her nerede olursanız olun ekip olarak biz size ulaşacağız.

20.9.14

sokak


saçma sapan denemeler

     insan olmak eyleminin gerektirdiği yükümlülükleri maddiyat çelişkisiyle sınırlayan insanlar sorumlu bu dünya düzeninin sahte düzeninden. hakkınla bir iş başına geçmek isterken haksız bir kavganın içinde bulursun kendini ve çocukken de başına geldiği gibi tüm saflar sana yani saf duygularına karşı duvar olur. kavgada yenilmek değildir de seni üzen yenilgi duygusunun taşınamaz ve aşağılayıcı tarafıdır. eğer yanında bir kişi var ise dostundur yoksa dost kara günde belli olsundur. aforizmaların sonuç bölümleri gelir başına hep. farklı aforizmalar hayatına yansımasına karşın neden bölümü hep aynıdır. daha doğrusu aynı olmasını isteyen insanlar hep daha güçlüdür. iki bardak çayın varsa birini içersin birisini de soğumaya bırakırsın o derecede gönlün boldur. bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır ya ona bile pazarlık edecek insanlarla karşılaşırsın. 41 olsa hani…

    20 liran olur 20 liran olmuştur. para ile samimiyetin bu kadardır. paraya değer vermezsin, insanlara değer vermek istemezsin, ikisi farklıdır. parayla satın alınamayacak şeyler olduğunu iddia edersin ve iddiayı kaybedersin, yine sen kaybedersin. kredisi yüksek dostlar edineceğine bir kredi kartı alırsın dosta muhtaç olmazsın. dostun ilgisi yetmedikçe limit yükseltirsin.

12.9.14

kadınlar da biraz duygusaldır tabii

cinsiyet ve duygusallık kelimeleri duyulduğunda kafada, "kadınlar duygusal canlılardır" gibi ezber bir cümle oluşuyor. bu ezber yalanlara daha ne kadar inanacağız?

okuyan bilir yıllardır ilişkiler üzerine yazılar yazıyorum ve cinsiyetçi değilim. ama yanılgının karşısında durmayı görev biliyorum. gerçekleri konuşmak, dinlemek lazım.
ben heteroseksüel bir erkek olarak cinsel anlamda, hoş, sevimli, tatlı kadınları çekici buluyorum. peki heteroseksüel kadınlar hangi erkekleri çekici buluyor?

üzerinde "erkekler..." yazan bir kağıdı rastladığımız kadınlara uzatıp "devamını dilediğiniz gibi tamamlayın" desek, ne tarz şeyler yazılır? ben aşağıdaki örneklerle karşılaşacağıma eminim.
  • erkekler... kaba - saba, öküz gibi insanlar. hatta bazıları insan bile değil.
  • maç izlerken aşırı itici oluyorlar.
  • evlenince değişiyorlar.
  • çok anlayışsızlar.
  • pisler.
  • kakalar
vesair... aynı anketi erkeklere yapsak? yani "kadınlar..." yazıp devamını tamamlamalarını söylesek?
  • güzel canlılar, böyle saçları var falan
  • tüm gelirlerini bakım ve kozmetiğe harcıyorlar
  • tek amaçları ortamın en güzeli olmak
  • bazıları çok kaprisli ama güzele kapris de yakışıyor
şimdi yazıma başlarken bahsettiğim ezber cümleye bakalım, "kadınlar duygusal canlılardır" ve herkesin kabul ettiği üzre kadınlar daha narin, estetik ve sevgiye muhtaçlar...

çok da bir şey açıklamayan bir yazı oldu galiba bu ama şunu ekleyip bitireyim.

erkekler... narin, estetik, sevgiye muhtaç ve duygusal canlılara aşık olurlar.

kadınlar... kaba - saba, öküz ve pis canlılara aşık olurlar.

8.9.14

Hasan ve Siyah

O gün­den sonra belki yüz bin defa Ha­tı­ram Olsun'u din­le­dik Hasan'la. Coş­kun Sabah söy­lü­yor Hasan si­ga­ra­sı­nı ci­ğer­le­ri­nin en di­bin­de­ki hüc­re­le­re kadar çe­ki­yor­du. Yal­nız­lı­ğı du­ma­nın kas­ve­tin­den de­ğil­di. Of­la­ya of­la­ya vu­ru­yor­du rakı bar­da­ğı­nı ara­ba­nın ka­pu­tu­nun üs­tü­ne, di­ki­yor­du ka­fa­sı­na. Hani kar­şı­da bir dağ olsa ayak­la­nır ge­lir­di Hasan'ın ya­nı­na, te­sel­li ver­mez, bir ka­deh­te o içer­di. Ken­din­ce haklı se­bep­le­ri vardı bu ha­re­ket­le­ri­nin. Se­vi­yor­du ve im­kan­sız­dı. Ger­çek­ten im­kan­sı­zı ilk defa onda gör­müş­tüm. O güne kadar her şeyin bir yolu ol­du­ğu­na ina­nır­dım. Hasan yirmi dört ya­şın­day­dı ve iş­siz­di. He­pi­miz gibi. Hasan'ı Hz. İsa görse şük­re­der­di çek­ti­ği acı­la­ra bakıp bakıp. Ara­ba­sı Kar­tal'dı. Sol farı ol­ma­dı­ğın­dan iki kere ceza yemiş üçün­cü­ye ceza yazan po­lis­le­ri döv­müş­tü. Müs­lüm Gür­ses öl­dü­ğü gün ken­di­si­ni eve ka­pat­mış, üç gün çık­ma­mış­tı. Sonra gör­dü­ğüm­de yetim kal­mış gi­biy­di. Hasan yirmi bir ya­şın­day­dı ve aşık­tı. Ger­çek­ten aşık­tı. Sa­nı­yo­rum ki dün­ya­nın ilk olu­şum ev­re­sin­den beri aşık­tı. Son­suz­luk ya­ra­tı­lır­ken bile aşık­tı. Yakın ar­ka­da­şım­dı, bir gün ba­ba­sı­nı öl­dür­mek­ten kor­kar­dı. An­ne­si ba­ba­sı­na aşık olmuş genç­ken. Aile­si ver­me­miş işsiz diye, bütün her­ke­si kar­şı­sı­na alıp kaç­mış ba­ba­sı­na. Biz işte, in­san­lar. Aşık ol­du­ğu ka­dı­na de­ğin­me­ye­ce­ğim ama evli ve iki çocuk an­ne­siy­di. Kızıl saç­la­rı vardı. Hasan o kadar se­vi­yor­du ki ka­dı­na tek ke­li­me laf et­me­miş­ti. Ka­dı­nın Hasan'ın var­lı­ğın­dan bile ha­be­ri yoktu. "Ço­cu­ğu var. Sev­me­se çocuk yap­maz­dı," dedi. Hasan ter­te­miz se­ver­di. Ge­ce­nin en ka­ran­lık sa­at­le­rin­de hep köprü aya­ğın­da olur­du. Ge­ce­nin en siyah vak­tin­de bile bem­be­yaz se­ver­di. Artık ora­dan geçen po­lis­ler bile ra­hat­sız et­mez­di Hasan'ı. As­ke­re git­me­mek, onun­la aynı şe­hir­de kal­mak için üni­ver­si­te bile oku­yor­du. Dük­kan­la­rı­na gel­miş o sı­ra­da gör­müş onu. Sonra dük­ka­nın ka­pı­la­rı­nı bile ki­lit­le­me­den evine kadar takip etmiş. O gün ka­sa­la­rı­nı pat­lat­mış­lar­dı. Da­ki­ka bir gol bir der acı acı gü­ler­di hep. O an an­la­mış­tı belki Hasan, ama hiç bı­rak­ma­mış­tı pe­şi­ni. Öğ­ret­men­di, Kay­se­ri­li. Otuz iki ya­şın­da 14 Eylül do­ğum­lu. Adı­nın baş har­fi­ni bile ka­zı­ma­mış­tı ko­lu­na Hasan. Öyle ter­te­miz se­ver­di. Hayal bile et­mez­di, belki de ya­kış­tı­ra­maz­dı ken­di­si­ne bil­mi­yo­rum. Köprü aya­ğın­da ol­ma­dı­ğı gün ev­le­ri­nin önün­de ara­ba­da içi­yor olur­du. Ne çek­tiy­se Hasan ken­di­ne çekti. Hiç kim­se­ye bir za­ra­rı do­kun­maz hatta sokak kö­pek­le­ri­ni bile se­ver­di. Öyle te­miz­di. Bir gün şiir bile yazdı onun için ama ver­me­di. Ve­re­me­di belki de. Cüz­da­nı­nın ara­sı­na sı­kış­tır­dı. Çok iyi an­lı­yo­rum o acıyı. Şiiri cüz­da­nı­nın ara­sı­na sı­kış­tır­ma­yı, el­le­rin cep­le­rin­de gez­me­yi. Yedi mil­yar küsür in­sa­nın için­de yedi mil­yar küsür cüz­da­nın ara­sın­da yedi mil­yar küsür şi­irin için­de yedi mil­yar küsür söz­cü­ğün için­de giz­liy­di Hasan'ın aşkı. Bu­la­ma­dık, ka­dın­da bu­la­ma­dı. Hasan ken­di­ni kay­bet­ti, ken­di­de bu­la­ma­dı. Ben git­tim sonra şe­hir­den, bir yıl sonra gel­di­ğim­de söy­le­di­ler. Arar­ken kay­bol­muş, "belki bu­lu­rum," demiş. Bir mek­tup yaz­mış sonra ona, şimdi mek­tup­ta ne yaz­dı­ğı­nı söy­le­me­ye­ce­ğim ama kal­bi­min or­ta­sı­na san­cı­yı sap­la­yan şun­lar oldu; "bir kö­pü­ğe bakıp, yanan bir külde yahut yu­ka­rı­la­ra çıkan du­man­da gö­rü­yo­rum seni. Sa­de­ce öyle gö­rü­yo­rum. Sen iyi bir in­san­sın. Seni ta­nı­dık­tan sonra bende de­ğiş­tim. Cen­net'te gö­rüş­mek için. O halde bana mü­sa­ade. Bak­tım, çok bak­tım. Sağa sola aşağı yu­ka­rı, kal­dı­rım­la­rı aşın­dır­dım. Gör­me­din. Ben sana bak­tık­ça ben kay­bol­dum. Son­suz­luk sanki senin yüzün. Olsun, bir çay bah­çe­sin­de bu­lu­şu­ruz bir gün."

5.9.14

kimim ki?

   artık klasikleşmiş dille kendimi tanıtmak istemiyorum. nereli olduğumun pek önemi yok ama çok merak edenler için kahramanmaraşlıyım. yaklaşık yirmi yaşındayım. eğitim siteminin cilveleri yüzünden malatyadayım. üniversite okuduğunu zanneden bir öğrenciyim. ilkokul, liseyi nerede okuduğum eminim sizin dikkatinizi çekmeyecektir.

   kısa film yapmaya çalışan adamlardan yalnızca biriyim. montajı ben buldum gibi bir iddiam yok ama az çok montajdan anlarım. yönetmen olma gibi bir hedefim var. inşallah araya bir tanıdık sokarsam en geç bir haftaya yönetmen olacağım.

   deli gibi film izlerim. televizyona ve televizyondaki yayına karşıyım(sansür dolayısıyla). bu yüzden internette haşır neşir olduğum en önemli aktivite bir şeyler izlemek. bunun yanında sosyal bağımlılıklarım da var.
(bkz: fbdıvitırsözlük)