27.2.15

Aşk mıydı ?

ah,kalbim
kalbim acıyor 
saat üçü on geçiyor
yalan aşık rolü nasıl yapılır gösterdiler

seviyorum hayatı  
ama hayatımda olanları değil 
kalbim acıyor 
saat üçü on geçiyor

artık ondan gizlice soluyorum aşkı 
sabahı beklemeden ölüyorum
ah,kalbim 
saat üçü on geçiyor

karanlık bulutlar şehrin üstünde
sen yoksun ya bu şehirde
yani gittin bir daha dönmeyecek misin
kalbim acıyor 
saat üçü on geçiyor

sen gidiyorsun ya şimdi
elveda demen git 
kalbim burmadan git
ah,kalbim acıyor 
saat üçü on geçiyor

19.2.15

Yağmur

Belki yağmura da gerek kalmazdı
İnsanlar bu kadar kirli olmasaydı
Monalisa'm

14.2.15

Murat'ın Hayatla İmtihanı 2

Manavcı Ahmet abisinin isteği üzerine kasaba dışında Ahmet abisinin eski kulübesine gider ve kendi kasabanın gürültüsünden uzak durmak ister ve yolda bir çobana rastlar.
- Çoban kardeş bana biraz süt verir misin ?
Çoban arkasını dönerek derki
- Ben senin nereden kardeşin oluyorum der.
Ve Murat Eros'tan aşk oku yer ve köyün çobanı Leyla'ya aşık olur.Nutku tutulmuş bir şekilde oradan uzaklaşıp kulübesine döner.Çobanı unutamaz Murat onun deniz gibi masmavi gözlerini aklına mıh gibi kazmıştım.Artık rüyamda o gündüzümde o gecemde o hep onu görüyordum.Sonra öğrendim adını Fatma imiş.Fatma ismi aklımdan hiç çıkmıyor her yerde onun ismini duyuyordum.Leyla koyunları otlatırken gördüm yanına gitmek istedim ama korktum vereceği tepkiden o yüzden sadece ona uzaktan bakmakla yetindim.Sonra öğrendim arkadaşı Ayşe'den Fatma'nın da bana sevdağlandığını artık duygular karşılıklıydı.Bir gün kulübemin önünde karanlık belirdi.Hemen tüfeğime sarıldım.Hırsız olabileceği aklıma geldi.Ama benim fakirhanemde ne çalacaktı ki.Sonra kapıyı açtım.Biri koşarak uzaklaşıyordu... 

10.2.15

bebeklerin anne doğurduğu günler

isim insanın varlığını başlatan bir şey, çok eski yıllarda küçük çocuklara kendilerini kanıtlayıncaya kadar isim vermilmezmiş. bir kahramanlık yapması sonucu isim alırmış. bu gelenek asya'da da var, kızıldereli'lerde de... "ayı boğan" gibi isimlerin böyle oluştuğunu düşünüyorum.

sonrasında bu ilkel gelenek yerini araplardan dünyaya yayıldığını düşündüğüm babanın ismi ile anılma geleneğine bırakmış. "veli oğlu selami" gibi isimler yüzyıllarca bizim topraklarımızda da kullanılmış.

fotoğraf kaynak: alosgk.com
bu, başkasından veya doğadan esinlenerek isim, ünvan kazanma yarışının günümüzdeki hali daha tuhaf. twitter'da veya bloglarda kendilerini "arda'nın annesi", "veysel'in annesi" gibi tanıtanlara sıklıkla rastlıyorum. kaleme alma ihtiyacı hissettim.

9.2.15

bunu ağlayalım


internetten okuduğum şu haberden etkilenerek başladım yazıya.

“bunu ağlayalım hiç olmazsa”. kimileri hakkı olmadığı maaşı haksız yollarla elde ederken, kimisi de %87 engelli raporu olduğu halde emekli malul aylığı alamıyor. gerekçe ise hala çalışabilecek gücü bu kişinin barındırdığı yönünde. %87 engelli raporu var, yaş olmuş 88 ve bunlara ek olarak alzheimer teşhisi konulmuş bu amcaya. soruyorum sgk  bakanlığı çalışanlarına siz bu raporları hangi vicdan ile hazırlıyorsunuz? vicdanı geçtik zaten amcanın şartlarını irdelediğinizde maaşı almaya hakkı olduğunu göreceksiniz. ama maalesef artık hiçbir şeye şaşırmadığım gibi bu duruma da şaşırmıyorum ama çok duygulanıyorum. başkalarının mağduriyeti, hakkının yenilmesi beni çok üzüyor. dediğim gibi “bunu ağlayalım hiç olmazsa.

6.2.15

Murat'ın Hayatla İmtihanı 1

Tarihler 25.01.1905'i gösteriyordu saatler gece yarısını geçmek üzereydi. Ben gene uyumuyordum sessiz gecede kar ve yağmurun sesini dinliyordum. Sokaklar yine sessizliğe bürünmüş idi. Kendisini kurt ulumalarına bırakmış bir kasaba vardı. Dışarı çok soğuktu lapa, lapa kar yağıyordu. Ama küçük kulübemde ki sobam benim içimi ısıtacak kadar sıcaktı. Dışarıdan sesler duymaya başlamıştım. Eskiden dedemin bana anlattığı kurtların dağdan şehre inip insanlara saldırdığı hikayeler geldi. Aslında dışarı çıkıp hiç bakmak istemiyordum. Sonra bir havlama sesi duydum. Bu ses benim köpeğim Dobi'ye aitti. Hiç beklem den Dobi'yi içeri aldım zavallı köpek dışarıda soğuktan ölecekmiş soğuktan ölmese bile kurtlara karşıda şansı yoktu. Onu kaybetseydim kendimi nasıl affedebilirdim. Zaten anam ve babam buranın soğuk havasında can vermişti. Ben genelde yalnız biriydim. Ama manav Ahmet Abim sağ olsun yanıma gelirdi gelirken de eli de boş gelmezdi. Bir kaç parça meyve sebze getirirdi. Artık kasabadan iyice sıkılmıştım. Buradaki insanların beni dışlamasından bıkmıştım. Ve kendi yoluma gitmeliydim...
Devamı ileri ki günlerde gelecektir.

2.2.15

Biraz da buraların dertleri anılsın #4

tepe not: bu yazımı @ben_vesaire'den esinlenerek yazıyorum.

Şaban'la köşedeki bayiinin önünde muhabbet ediyorduk. KPSS'den pek ümitliymiş falan.

-"Olum sen bağlama, gitar falan çalıyordun?" dedim.

+"Yine çalıyorum da kardeş, duymuşsundur Faruk abi mekanı kapattı. Biz de temeli Faruk abi'nin mekanına bağlı bir müzik grubu olduğumuzdan, mekan gidince ister istemez aramızda bir mesafe oluştu tabii" şeklinde izah etti.

-"Hayırlısı be kardeşim, Allah'ın izniyle KPSS'den yapmışsındır bir şeyler."

+"Pek iddialı olamıyorum kardeşim."

-"Bir torpil falan yok mu? Vali yeğeni, savcı kızı kankardeş falan?"

+"Yok be kardeşim, tek varım yoğum sizsiniz işte. Faruk abi de yalan çıktı". derken Gökhan hararetli hararetli otobüs durağına doğru gidiyordu. Bizi farkedip selam verdi. Şaban: "Gelsene lan kerhanacı" deyince, Acelesi olduğu her halinden belli Gökhan: "Selamun aleyküm gençler" diyerek yanımıza gelmek zorunda kaldı. Ve laf ettirmeden "işiniz yoksa abimin şantiyesine gidiyorum, beraber gidelim?" dedi. Ben "bana uyar akşama kadar işim yok" dedim. Şaban da onaylayınca geçtik otobüs durağına. Tam Şabanla durak bankına kuruluyorduk ki, Gökhan yeşil bir şahine yönelip bize "gelin beyler gidiyoruz" dedi. Gökhan öne, Şaban'la ben arkaya oturduk, Şoför arkadaşla selamlaştık, bastı gaza.

Öğrendik ki şoför arkadaş, Gökhan'ın abisinin kaynıymış. Gökhan, abisine yardım etmek üzere şantiyeye gidiyormuş, (Şaban'la) biz de maydanoz olduk. Gökhan'ın abisi şantiye de güvenlikçi. Şantiyeye yeni malzemeler gelmiş sekizinci katlara vinçlerle malzemeler çıkartılacakmış, direktif verecek adamlar gerekiyormuş.

Şoför arkadaş Hüseyin Kağıt mı nedir bir amatör arabeskçi hayranıymış, Şantiyeye varıncaya kadar arabesk müzik dinledik.

Şaban da yıllarca bağlama çaldı ama daha çok batı müzikleri dinler, biz onu öyle tanıdık. Bana Lourdes Hernández'i tanıtan da Şabandır.

Neyse gide gide vardık Şantiyeye, girişe yaklaşınca Gökhan abisini çaldırdı Ozan abi (Gökhan'ın abisi) bizi girişte karşıladı. Güvenlik kulübesine girdik, Ozan abi "Normal şartlarda burada dörtten az güvenlikçi olmaz, bugün hepsinin bir mazereti var, diğer vardiyanın güvenlikçileri de tek Vinç işi için çağrılmazdı, bu seferlik böyle olacak, sağolun gençler" diyerek birer çay doldurdu, iki yudum almıştık ki gürültülü bir şekilde beklenen Vinç ve diğerleri geldi.

Ozan abinin direktifleriyle Vinç şantiyeye girdi, biz de hep filmlerde, Golf sahalarında gördüğümüz araçlara benzer bir araçla D blok inşaatına gittik.

Vinçle binanın 8. katına kadar kaldırılan devasa metal malzemeleri 9. kattan halatlarla çekip 8. kata indirecektik. 8. kata sadece bir kişi bakacaktı, 3 kişi 9. katta olacaktık. Ozan abi, Gökhan ve Ben 9. kata çıktık. Şaban 8. katta kaldı. Şaban sadece malzemelerin zemine ya da tavana takılmamasına karşın Telsizle direktif vermekle görevliydi. Biz Ozan abinin bağladığı halatları yine Ozan abinin söylediği tarafa çekecektik.

Öyle de oldu. Şaban (telsizden) "sorun yok abi bu şekilde yanaştırın malzemeyi" diyordu biz de çekiştiriyorduk halatları. Ama bir ara Şaban (telsizden(Vinç operatörüne)) "abi biraz yukarı kaldır zemine çakılacak" dedi. Biz çekmeyi bıraktık tabii, Vinç az daha kaldırdı malzemeyi biz yine çekmeye başladık ki Şaban yine (telsizden) "Duruuuuuuuuuuuuun abii! kata çakıldı malzeme" dedi. Biz gürültü falan duymadık, telsizden konuştuk yavaş yavaş çekmeye başladık ki bir an da bir gürültüyle bastığımız zemin sallanmaya başladı. Biz panikle halatları bıraktık, malzemeyi tutan halatlar binadan sarktı malzeme binadan 2 metre kadar dışa sallanıp tekrar binaya doğru geliyordu. Korkudan ölecektim, malzeme binanın temel hattına çarpmış olacakki korkunç bir gürültüye bizim bulunduğumuz zemin 8. katı ezmeye başladı. Şaban için endişelenmeye başladık ama hiçbir şeyi kontrol edemez durumdaydık.

Ozan abi "koşun aşağıya iniyoruz" dedi. Binanın diğer yakasındaki merdivenlerden koştuk aşağı, 8. kata indiğimizde katın bir tarafı çökmüştü dumandan göz gözü görmez durumdaydı. Ozan abi "gençler siz aşağı inin ben Şaban'la gelecem" dedi. Gökhan beni çekiştiriyordu beraber indik aşağı. Kulübeye doğru giderken Gökhan sürekli "abi sakin ol gözünü seveyim" deyip duruyordu. Kulübeye yaklaşınca kapıda iki Ambulans belirdi. Gökhan'ın işaretiyle biri doğrudan D blok inşaatına doğru gitti, Diğer ambulanstaki görevliler benimle ilgilendiler. Beni ambulansa yatırdılar Gökhan yanımda oturuyordu, sirenleri açtılar ve ambulans hareket etmeye başladı. Gökhan, "abi hastahaneye gidiyoruz her şey yolunda" diyordu. Sonra ben yavaş yavaş bilincimi yitirdim.

Uyandığımda hastahanedeydik Babam, Gökhan ve Ozan abi yanımdaydı Kolum sarılıydı. Koluma bakınca Gökhan izah etti. Halat kesmiş. "Şaban? dedim, Şaban'a ne oldu?" Ozan abinin gözleri boş boş bakıyordu. Gökhan, "Şaban öldü abi" dedi. Kat üzerine yıkılmış, kaçamamış Şaban.

Şaban ailesinin ilk çocuğuydu. Gökhan'la ben ilkokuldan beri tanırız Şaban'ı. Ölmüş işte. Ölüp gitmiş.

Ben kolumdan bir parça et kaybetmişim, 3 ayda düzelirmiş kolum. Düzenli pansuman yapılacak, gözetim altında kalacakmışım. Ama Şaban ölmüş. Gözetim altında kalmayacakmış.

*****


Şaban'ın ailesi hiçkimseyi doğrudan suçlamadı ama yetkililer olayı beklediğimizden de fazla irdelediler, önce Ozan abi açığa alındı sonra Güvenlik şirketi mahkeme kararıyla kapatıldı. Şantiye 1 ay kadar iş yapmadı. Şaban'ın ailesi de yüklü bir tazminat haketti. Mehmet abi (Şaban'ın babası) tazminatı Şabanın cenazesine harcadı. Müftülükten izin alıp kocaman bir kabir satın aldı. Mezarlığın (kabristanın) en büyük kabri Şaban'a yapıldı.

******


Artık unutuyorduk Şaban'ı, yine çay bahçesinde muhabbet ediyorduk arkadaşlarla, yine insanlar çocuklarına balonlar satın alıyordu.

*******


Dün Harun'la kuruyemiş alalım diye pastahaneye girdik, bizim mahalleden Esra'yı gördüm, Meslek lisesi son sınıfa geçince staj yapması için "işletme bul" demişler. Esra da mahallemizin pastahanesine başvurmuş onlarda kabul etmiş. Laf lafı açtı,

Esra "Şeref'in numarası sende var mı?" dedi.

-"Şeref?" dedim.

+"Riçhırd 'Ökkeş' Godaman'ın kardeşi Şeref" dedi.

-"haa evet var, hayırdır?" dedim.

+"yav Şeref'in kuzeni Yavuz'a bir kitap vermiştim, bitirdiyse geri isteyecektim ben de numaralar silinmiş." dedi.

-"tamam dur bulayım" dedim.

rehberde "Ş" harfini aratınca en üstte Şaban çıktı.

Canım sıkıldı.