24.8.15

Dostum elin yüzün kir içerisinde

git yüzünü yıka gel öyle fotoğraf çekelim

gerçekten mi?

-evet

o zaman bunları hiçbir yerde yayınlama dayı
 
yeğenim berkay

19.8.15

Minnet Eylemem




  Öyle bir türkü  ki dinledikçe daha da bağlanıyor insan. Diğer  türkülerden en büyük farkı şüphesiz ki bu türküyü seslendiren Ahmet Aslan. O kadar içten söylüyor ki, türküyü dinlerken kendimi bazen köyümde,  bazen yalnız başıma herhangi bir yerde, bazen de gerçeğin tam ortasında biçare bırakıyor.

Bu türküyü yazan büyük şair Nesimi'yi de unutmamak lazım tabii. Belki de her zaman söylediğimiz ancak bir türlü hayata uyarlayamadığımız kimseye eyvallahım yok düşüncesini en iyi anlatan dizelerdir bu türkünün dizeleri. 

18.8.15

Sürekli Oyun Oyun!

   Bir­bi­ri­mi­zi neden sev­me­di­ği­mi­zi an­la­mak güç değil. Bir ki­şi­yi se­ve­bil­mek için ge­re­ken ko­şul­lar bir türlü bit­mek bil­mez. O kişi çok iyi bir sır­daş­tır fakat bu ye­ter­li de­ğil­dir. Kara gün dos­tu­dur bu da ye­ter­li de­ğil­dir. Çünkü ken­di­mi­zi insan ola­rak en üst ba­sa­ma­ğa ko­ya­rız ve hiç kimse bu son ba­sa­ma­ğa ula­şa­maz. O en üst ba­sa­mak­tan her şeyi yö­ne­te­bi­le­ce­ği­mi­zi zan­ne­der ve sevgi denen kap­sam­lı bir ol­gu­dan ken­di­mi­zi so­yut­la­rız. Ba­zı­la­rı­nı; en üst ba­sa­mak­ta ol­ma­dı­ğı­mı­zı ha­tır­lat­tı­ğı için, ba­zı­la­rı­nı ise bizi hiç öv­me­di­ği –diğer in­san­lar­la eşit gör­dü­ğü- için sev­me­yiz. Tüm bun­lar olur­ken ken­di­mi­zi ön plan­da tut­mak için sü­rek­li ola­rak içe­ri­sin­de insan sev­gi­si, saygı, vic­dan ke­li­me­le­ri­nin geç­ti­ği çoğu başka yer­den arak­la­ma cüm­le­ler ku­ra­rız. Her şeyin te­me­lin­de dik­kat çek­mek is­te­me­miz yatar.


Kaynak: Behance


   Tüm bun­la­rı yapan biz de­ğil­mi­şiz gibi mut­suz ol­du­ğu­muz du­rum­lar­da ise yal­nız ol­du­ğu­mu­zu söy­ler, ne kadar ça­re­siz ol­du­ğu­mu­zu dü­şü­nü­rüz. Bu üzücü gö­rü­nen fakat yine kendi ego­mu­zu yük­sek gös­ter­me amacı ta­şı­yan bir du­rum­dur. Çünkü sev­gi­yi ya­şa­mı­nın mer­ke­zi­ne al­ma­yan in­san­lar kendi ego­su­nu şi­şir­mek için iki fark­lı yola baş­vu­rur­lar. Bun­lar­dan bi­rin­ci­si; yu­ka­rı­da da be­lirt­ti­ğim gibi ken­di­ni en üst ba­sa­ma­ğa ko­ya­rak diğer in­san­lar­dan daha fark­lı ol­du­ğu­nu dü­şün­mek, ikin­ci­si ise diğer in­san­la­rı en üst ba­sa­mak­ta gö­re­rek ken­di­si­ni im­kân­sız­lık­lar için­de dü­şü­nüp ya­kın­mak. Bu ya­kın­ma du­ru­mun­da in­san­lar, az imkân için­de veya top­lum­dan daha düşük bir hayat stan­dar­dın­da ya­şa­mış ba­şa­rı­lı ve ta­nın­mış ki­şi­le­ri ken­di­le­ri­ne re­fe­rans ala­rak yine ken­di­ni yük­sek gös­te­rir­ler.
Bir­bi­ri­mi­zi sev­sey­dik kem ken­di­mi­zi hem de çev­re­mi­zi bu şe­kil­de oyun­lar­la kan­dır­ma­mı­za gerek kal­maz­dı. Zaten ki­şi­ler bir­bi­ri­ni her an­lam­da ko­şul­suz kabul eder ve fark­lı­lık­la­rın çe­şit­li­li­ği bes­le­yen, ha­ya­tı daha ya­şa­nır kılan de­tay­lar ol­du­ğu­nu ve bun­lar­sız ya­şa­mın an­lam­sız ola­ca­ğı­nı bi­lir­dik. Yal­nız­lık da ol­maz­dı hem.