8.9.14

Hasan ve Siyah

O gün­den sonra belki yüz bin defa Ha­tı­ram Olsun'u din­le­dik Hasan'la. Coş­kun Sabah söy­lü­yor Hasan si­ga­ra­sı­nı ci­ğer­le­ri­nin en di­bin­de­ki hüc­re­le­re kadar çe­ki­yor­du. Yal­nız­lı­ğı du­ma­nın kas­ve­tin­den de­ğil­di. Of­la­ya of­la­ya vu­ru­yor­du rakı bar­da­ğı­nı ara­ba­nın ka­pu­tu­nun üs­tü­ne, di­ki­yor­du ka­fa­sı­na. Hani kar­şı­da bir dağ olsa ayak­la­nır ge­lir­di Hasan'ın ya­nı­na, te­sel­li ver­mez, bir ka­deh­te o içer­di. Ken­din­ce haklı se­bep­le­ri vardı bu ha­re­ket­le­ri­nin. Se­vi­yor­du ve im­kan­sız­dı. Ger­çek­ten im­kan­sı­zı ilk defa onda gör­müş­tüm. O güne kadar her şeyin bir yolu ol­du­ğu­na ina­nır­dım. Hasan yirmi dört ya­şın­day­dı ve iş­siz­di. He­pi­miz gibi. Hasan'ı Hz. İsa görse şük­re­der­di çek­ti­ği acı­la­ra bakıp bakıp. Ara­ba­sı Kar­tal'dı. Sol farı ol­ma­dı­ğın­dan iki kere ceza yemiş üçün­cü­ye ceza yazan po­lis­le­ri döv­müş­tü. Müs­lüm Gür­ses öl­dü­ğü gün ken­di­si­ni eve ka­pat­mış, üç gün çık­ma­mış­tı. Sonra gör­dü­ğüm­de yetim kal­mış gi­biy­di. Hasan yirmi bir ya­şın­day­dı ve aşık­tı. Ger­çek­ten aşık­tı. Sa­nı­yo­rum ki dün­ya­nın ilk olu­şum ev­re­sin­den beri aşık­tı. Son­suz­luk ya­ra­tı­lır­ken bile aşık­tı. Yakın ar­ka­da­şım­dı, bir gün ba­ba­sı­nı öl­dür­mek­ten kor­kar­dı. An­ne­si ba­ba­sı­na aşık olmuş genç­ken. Aile­si ver­me­miş işsiz diye, bütün her­ke­si kar­şı­sı­na alıp kaç­mış ba­ba­sı­na. Biz işte, in­san­lar. Aşık ol­du­ğu ka­dı­na de­ğin­me­ye­ce­ğim ama evli ve iki çocuk an­ne­siy­di. Kızıl saç­la­rı vardı. Hasan o kadar se­vi­yor­du ki ka­dı­na tek ke­li­me laf et­me­miş­ti. Ka­dı­nın Hasan'ın var­lı­ğın­dan bile ha­be­ri yoktu. "Ço­cu­ğu var. Sev­me­se çocuk yap­maz­dı," dedi. Hasan ter­te­miz se­ver­di. Ge­ce­nin en ka­ran­lık sa­at­le­rin­de hep köprü aya­ğın­da olur­du. Ge­ce­nin en siyah vak­tin­de bile bem­be­yaz se­ver­di. Artık ora­dan geçen po­lis­ler bile ra­hat­sız et­mez­di Hasan'ı. As­ke­re git­me­mek, onun­la aynı şe­hir­de kal­mak için üni­ver­si­te bile oku­yor­du. Dük­kan­la­rı­na gel­miş o sı­ra­da gör­müş onu. Sonra dük­ka­nın ka­pı­la­rı­nı bile ki­lit­le­me­den evine kadar takip etmiş. O gün ka­sa­la­rı­nı pat­lat­mış­lar­dı. Da­ki­ka bir gol bir der acı acı gü­ler­di hep. O an an­la­mış­tı belki Hasan, ama hiç bı­rak­ma­mış­tı pe­şi­ni. Öğ­ret­men­di, Kay­se­ri­li. Otuz iki ya­şın­da 14 Eylül do­ğum­lu. Adı­nın baş har­fi­ni bile ka­zı­ma­mış­tı ko­lu­na Hasan. Öyle ter­te­miz se­ver­di. Hayal bile et­mez­di, belki de ya­kış­tı­ra­maz­dı ken­di­si­ne bil­mi­yo­rum. Köprü aya­ğın­da ol­ma­dı­ğı gün ev­le­ri­nin önün­de ara­ba­da içi­yor olur­du. Ne çek­tiy­se Hasan ken­di­ne çekti. Hiç kim­se­ye bir za­ra­rı do­kun­maz hatta sokak kö­pek­le­ri­ni bile se­ver­di. Öyle te­miz­di. Bir gün şiir bile yazdı onun için ama ver­me­di. Ve­re­me­di belki de. Cüz­da­nı­nın ara­sı­na sı­kış­tır­dı. Çok iyi an­lı­yo­rum o acıyı. Şiiri cüz­da­nı­nın ara­sı­na sı­kış­tır­ma­yı, el­le­rin cep­le­rin­de gez­me­yi. Yedi mil­yar küsür in­sa­nın için­de yedi mil­yar küsür cüz­da­nın ara­sın­da yedi mil­yar küsür şi­irin için­de yedi mil­yar küsür söz­cü­ğün için­de giz­liy­di Hasan'ın aşkı. Bu­la­ma­dık, ka­dın­da bu­la­ma­dı. Hasan ken­di­ni kay­bet­ti, ken­di­de bu­la­ma­dı. Ben git­tim sonra şe­hir­den, bir yıl sonra gel­di­ğim­de söy­le­di­ler. Arar­ken kay­bol­muş, "belki bu­lu­rum," demiş. Bir mek­tup yaz­mış sonra ona, şimdi mek­tup­ta ne yaz­dı­ğı­nı söy­le­me­ye­ce­ğim ama kal­bi­min or­ta­sı­na san­cı­yı sap­la­yan şun­lar oldu; "bir kö­pü­ğe bakıp, yanan bir külde yahut yu­ka­rı­la­ra çıkan du­man­da gö­rü­yo­rum seni. Sa­de­ce öyle gö­rü­yo­rum. Sen iyi bir in­san­sın. Seni ta­nı­dık­tan sonra bende de­ğiş­tim. Cen­net'te gö­rüş­mek için. O halde bana mü­sa­ade. Bak­tım, çok bak­tım. Sağa sola aşağı yu­ka­rı, kal­dı­rım­la­rı aşın­dır­dım. Gör­me­din. Ben sana bak­tık­ça ben kay­bol­dum. Son­suz­luk sanki senin yüzün. Olsun, bir çay bah­çe­sin­de bu­lu­şu­ruz bir gün."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder