24.10.14

Selma Abla

Büyük buhranı yaşamadım ben, zaten yaşasaydım da çok etkilenmezdim. Babam da etkilenmezdi.  Eski evimiz müstakildi, iki katlı, üst katında biz oturuyorduk ve babamın çalıştığı yerin hemen arkasındaydı. Babam işçiydi benim. Babam içerdi benim, rakının yanında su barındırmadan. Asgari ücretten biraz daha az ücret alırdı. Sonra bizim evimizin alt katında Selma abla vardı, o da içermiş. Hiç görmedim ama ben, kira verdiğini de görmedim. Vermesin zaten, babam içerdi benim. Benim babam kapalı alanda da sigara içerdi, açık alanda da. Selma abla vardı, bahsetmişimdir belki. Sonra bizim bakkala borcumuzda vardı, ama tekel bayiiye yoktu. Onlar fatura kesiyormuş, verilirmiş. Selma Abla vardı, uzun ve siyah elbisesiyle hatırlıyorum, yüzü kırışmış ve saçlarının dipleri beyazlaşmış. Siyah ve mor karışımı bir yüzü vardı. Bunların hiç önemi yok, unutun gitsin. Büyük buhranı da unutun gitsin. Okumayı bile unutabilirsiniz. Benim babam öldü. Ondan önce birisi daha ölmüş. Baktık, ölen Selma ablaymış. Halbuki iş arıyordu kadın, part-time öldüyse demek ki. Babam işten atılmadan öldü. Selma abla işsizken. Selma ablanın bir abisi vardı. Ne zaman aklıma gelse siyah beyaz ve çamurlu kunduralar canlanır zihnimde. Babamı o öldürdü. Selma ablanın bir abisi vardı, serçe parmağında yüzük olan, orta ve işaret parmağı arasında sigara bulunduran, kardeşini öldürmüş. Zaten bir hafta geçti, biri daha ölmüş. Floresan çıkıntısında asılı bulmuşlar. Tıpatıp anneme benzettiğim birisi, ama beyaz önlüklü bir abi karıştırdığımı söyledi. Halbuki en son havada gördüm ben annemi. Bide ben varım bu dünyada. Üç tane müzikle bir ömrü hayal aleminde yaşayan. Bin kilometre için çabalayan. Üçüncü biradan sonra rakıya dönen. Varım, fiilen.

1 yorum: