Büyük buhranı yaşamadım ben, zaten yaşasaydım da çok
etkilenmezdim. Babam da etkilenmezdi. Eski
evimiz müstakildi, iki katlı, üst katında biz oturuyorduk ve babamın çalıştığı
yerin hemen arkasındaydı. Babam işçiydi benim. Babam içerdi benim, rakının
yanında su barındırmadan. Asgari ücretten biraz daha az ücret alırdı. Sonra
bizim evimizin alt katında Selma abla vardı, o da içermiş. Hiç görmedim ama ben,
kira verdiğini de görmedim. Vermesin zaten, babam içerdi benim. Benim babam
kapalı alanda da sigara içerdi, açık alanda da. Selma abla vardı,
bahsetmişimdir belki. Sonra bizim bakkala borcumuzda vardı, ama tekel bayiiye
yoktu. Onlar fatura kesiyormuş, verilirmiş. Selma Abla vardı, uzun ve siyah
elbisesiyle hatırlıyorum, yüzü kırışmış ve saçlarının dipleri beyazlaşmış.
Siyah ve mor karışımı bir yüzü vardı. Bunların hiç önemi yok, unutun gitsin.
Büyük buhranı da unutun gitsin. Okumayı bile unutabilirsiniz. Benim babam öldü.
Ondan önce birisi daha ölmüş. Baktık, ölen Selma ablaymış. Halbuki iş arıyordu
kadın, part-time öldüyse demek ki. Babam işten atılmadan öldü. Selma abla
işsizken. Selma ablanın bir abisi vardı. Ne zaman aklıma gelse siyah beyaz ve
çamurlu kunduralar canlanır zihnimde. Babamı o öldürdü. Selma ablanın bir abisi
vardı, serçe parmağında yüzük olan, orta ve işaret parmağı arasında sigara
bulunduran, kardeşini öldürmüş. Zaten bir hafta geçti, biri daha ölmüş. Floresan
çıkıntısında asılı bulmuşlar. Tıpatıp anneme benzettiğim birisi, ama beyaz
önlüklü bir abi karıştırdığımı söyledi. Halbuki en son havada gördüm ben
annemi. Bide ben varım bu dünyada. Üç tane müzikle bir ömrü hayal aleminde
yaşayan. Bin kilometre için çabalayan. Üçüncü biradan sonra rakıya dönen. Varım,
fiilen.
çok etkili bir anlatım, kalemine sağlık kardeşim.
YanıtlaSil