28.10.14

SENSİZ

Ağlamakla geçmez bu yıllar
Sensiz ağlıyorum neye yarar
Resmine bakar ağlarım
Her gece sensizliğe yatarım
Her sabah sensizliğe kalkarım.

HİSLERİM

Içim acıyor, kalbim sızlıyor. 
Gözyaşlarımı tutmak istiyorum, 
ama beni dinlemiyorlar. 
Teker teker akıyorlar gözlerimden yanaklarıma. 
Isterdim ki, gözlerim hiç ağlamasın.

 
Ağlatanlar sağolsun...
  

Bazen söz geçiremiyorum kendime. 
Birden ağlamaya başlıyorum. 
Her şey anlamsız geliyor o anda. 
Küçücük bir umudun beni mutlu etmesini istiyorum. 
O kadar muhtacım ki bazen küçücü
k şeylerden mutlu olmaya. 

Bir kalemle duygularımı tarif etmeye çalışıyorum arada. 
Oysa ne bir kalem ne de bir kağıt anlatamaz neler yaşadığımı.

27.10.14

HAYAT

Acı hayat, acı hayat
Yakamızı bırak rahat!
Bir çift mum olup yanalım
Eriyelim saat saat…
Aşktan taviz verme sakın!
Sakın sevme, kıt kanaat!
Söyle bana aşk olmazsa
Nasıl geçer acı hayat?
Acı hayat, acı hayat
Aşksız hayat zor zenaat!
Acı hayat, nankör hayat
Yakamızı bırak rahat!
Bir çift mum olup yanalım
Eriyelim saat saat…
Acı hayat, acı hayat
Kanunundur zulüm, hayat…
Amansız bir hastalıksın,
İlacındır ölüm hayat

25.10.14

Mektup

Kararıyor bulutlar.
Hüzün çöküyor üstümüze .
Kapanıyor gözlerim sonsuzluğa.
Mutluluk  hissediyorum.

Ufak bir tebessum var yüzümde.

Düşmana inat güler gibi.
Dosta kapısını açan.
Komşu,gibi kalbim.

Temiz,açık ve net.

Adresi olmayan mektup gibi ordan oraya.
Kalbime gömdüklerimi hatırlıyorum.
Ve boş veriyorum hayatı.
Hayat ,yaşamaktan ibaretse .
Yaşan çok.
Sevecek yok.

büyük harflerin gereksizliği

insanı diğer canlılardan ayıran en temel özellik, öğrenmek. bu kutsal özellik okumakla başlıyor. okullar da ilk olarak okumayı öğretmeyi amaçlar.

bir ilkokul bebesinin okumayı öğrenmesi maalesef gösterdiği gayret ve ilgiye göre bir yıldan daha uzun sürebiliyor. bu eğitim harfleri tanıma ile başlıyor. abecelerde (alfabelerde) büyük harflerin de oluşu öğrenme sürecini geciktiriyor. abecelerde sadece küçük harfler olsa 29 harf öğrenerek sesleri birbirine bağlama aşamasına geçebilecekken bebelerin taze hafızalarına büyük harfler yüklenmeye çalışılıyor. dolayısıyla günümüzdeki eğitim sistemindeki öğrenciler öğrenme serüvenine aylarca geç kalıyorlar.

abecelerde büyük harfler oluşunun okuma öğrenimini geciktirdiğini teknik olarak açıklayabildiğimi düşünerek, bu satırdan sonra büyük harflerin kaldırılması halinde hiçbir kayba uğramayacağımızı açıklamaya çalışayım.

bazı "büyük harf düşmanları" aynı zamanda noktalama işaretlerine de karşılar. ben yalnız büyük harflere karşıyım. çünkü noktalama işaretlerinin (metni ve yazarı) anlayarak okumaya büyük bir katkısı var. noktalama işaretleri okuma esnasında duraklanacak yerleri, ünlemleri ve vurguları belirtiyorlar. okuma anında gereken bu üç önemli görevi noktalama işaretleri yapabiliyorken büyük harfin, anlayarak okumaya hiçbir katkısı yok.

noktalama işaretlerinden sonra büyük harfle başlamak cümleye yüksek sesle başlanacağı anlamına gelmiyor. sadece yeni bir cümlenin başladığı anlamına geliyor. e zaten nokta konulunca soldaki cümlenin bittiği anlaşılıyor, yeni cümleyi "bu cümle yeni" diye etiketlemek gereksiz bir detay.

özel ve "değerli" isimlerin büyük harfle başlaması da tamamen yalakalık. zaten "değerli" isimler kişiden kişiye değişeceğinden, çok kafa karıştıran (ve yine dolayısıyla fazladan ilgi zapt eden) bir olgu bu. bir de işin "estetik" ve "güzellik" boyutu var elbette.
  1. ulaştırma ve denizcilik bakanı ahmet mehmet
  2. Ulaştırma ve Denizcilik Bakanı Ahmet Mehmet
1 numaralı örnek mi daha estetik ve güzel 2 numaralı mı?
bana böyle bir soru sorulsa "güzel" derken ne kast edildiğini anlamaya çalışırım. güzellik ve estetik göreceli değil midir? kimisi mavi sever kimisi kırmızı.

özetle büyük harf vakit kaybıdır. örneğin bu yazıyı okuyarak vakit kaybettiniz hep bu büyük harf kuralı yüzünden.

24.10.14

Selma Abla

Büyük buhranı yaşamadım ben, zaten yaşasaydım da çok etkilenmezdim. Babam da etkilenmezdi.  Eski evimiz müstakildi, iki katlı, üst katında biz oturuyorduk ve babamın çalıştığı yerin hemen arkasındaydı. Babam işçiydi benim. Babam içerdi benim, rakının yanında su barındırmadan. Asgari ücretten biraz daha az ücret alırdı. Sonra bizim evimizin alt katında Selma abla vardı, o da içermiş. Hiç görmedim ama ben, kira verdiğini de görmedim. Vermesin zaten, babam içerdi benim. Benim babam kapalı alanda da sigara içerdi, açık alanda da. Selma abla vardı, bahsetmişimdir belki. Sonra bizim bakkala borcumuzda vardı, ama tekel bayiiye yoktu. Onlar fatura kesiyormuş, verilirmiş. Selma Abla vardı, uzun ve siyah elbisesiyle hatırlıyorum, yüzü kırışmış ve saçlarının dipleri beyazlaşmış. Siyah ve mor karışımı bir yüzü vardı. Bunların hiç önemi yok, unutun gitsin. Büyük buhranı da unutun gitsin. Okumayı bile unutabilirsiniz. Benim babam öldü. Ondan önce birisi daha ölmüş. Baktık, ölen Selma ablaymış. Halbuki iş arıyordu kadın, part-time öldüyse demek ki. Babam işten atılmadan öldü. Selma abla işsizken. Selma ablanın bir abisi vardı. Ne zaman aklıma gelse siyah beyaz ve çamurlu kunduralar canlanır zihnimde. Babamı o öldürdü. Selma ablanın bir abisi vardı, serçe parmağında yüzük olan, orta ve işaret parmağı arasında sigara bulunduran, kardeşini öldürmüş. Zaten bir hafta geçti, biri daha ölmüş. Floresan çıkıntısında asılı bulmuşlar. Tıpatıp anneme benzettiğim birisi, ama beyaz önlüklü bir abi karıştırdığımı söyledi. Halbuki en son havada gördüm ben annemi. Bide ben varım bu dünyada. Üç tane müzikle bir ömrü hayal aleminde yaşayan. Bin kilometre için çabalayan. Üçüncü biradan sonra rakıya dönen. Varım, fiilen.

21.10.14

Filistin

Bir küçük toprak parçası.
İçinde iman yüklü kalpler.
Solu deniz.
Sağı ise bir vicdansız.

Çocuk sesleri var sokaklarda.
Kadınların gözlerinden inci tanesi olarak.
Düşüyor toprağa.
Göz yaşları.
Tekbir!!!
Ve bomba  patlıyor ardından.

Ve insanlar kapatıyorlar gözlerini sonsuzluğa.
Küçük bir Filistinli çocuğun annesine sorduğu soru kadar.
Saf masum temiz imanlar.
İnsanlar değil müslümanlar ölüyor.

20.10.14

Yaşamak


Kaç yaşındayım acaba
Şu zalim dünyada
Belki on belki kırk bilmiyorum 
Artık sayamıyorum

Şu kötü dünyadan çektim elimi
Ne dünyayı önemsiyorum ne de basit insanları
Artık bilmiyorum 
Sadece  yaşıyorum

19.10.14

çok tuhaf

çok tuhafım bugün
birine aşık olacağım o olacak

o olacak aşık olduğum kadın

sonra başka birine,
sonra başka...
başka olacak bu aşk

birine bir şeyleri yanlış anlatacağım bugün
biri beni anlamayacak

anlatmayacak beni bugün
bugün eve gitsem,
işe gitsem,
sokakta uzansam, kestirsem biraz
biraz daha tuhafım bugün

bugün birine mektup atıp kaçasım var
işte bunlar hep zillere basıp kaçma hasretinden

bugün bir bilgisayar programcısı bir yerde intihar etmiş
annemler endişeli,
annemler daha anne bugün
...
annemler kumbarama para atıp kaçmışlar

18.10.14

Biraz da buraların dertleri anılsın #2

Güneş doğalı birkaç saat olmuş. Gökyüzü kuşları yeniden ağarlıyor. Ben de bakkal Eşref abiyle muhabbet ediyordum. Fatih telefonla konuşarak bakkala geldi.

"dangalak lan bunlar" demeden önce telefonu kapattı ve "selamun aleyküm sakinler" dedi.

selamını aldık tabii, "ne vardı sabah sabah telefonda" dedi Eşref abi. "ya bırak abi bu adamlar siyasetten, politikadan zerre anlamıyor" dedi. Eşref abinin oğlu da çay yapmış biz varız diye bardakları fazla ayarlamış geldi oturduk bakkalın köşesine. Anladık, dinledik ki; Fatih Ülke liderlerimizin göçmen politikalarından endişelenmiş. Çok şehit verdik abi buralar için, çok kahramanlıklar yaptık, ha diye ölümcül kararlar veriyorlar ayıp ediyorlar, amlarına koyayım onların diyor. Eşref abinin de kafası karışık. Bak oğlum, ben burada 20 yıla yakındır bakkallık esnaflık ediyorum. Bu semtin sakinlerine hesaplar açar kredi dahillerinde borçlarına göz yumarım. Eskiden tüm maaşını getirip bana veren devlet memurları vardı bu semtte. Şimdi çok şükür esnafından memuruna kimse fahiş borçlar yapmıyor. Refah düzeyi öncekinden iyi. Deyip bizim Fatih'i sakinleştirmeye çalışıyor.

Ben hâla telefondaki kişinin kim olduğunu merak ediyorum ama soramıyorum tabii küt diye.

Fatih biraz yatışsa da diyor ki, ne yapılırsa yapılsın başımızdaki terörü hükümet de destekliyor diyor da peygamber demiyor. Eşref abi de sonunda haklısın oğlum, tamam. dedi bu sefer Fatih daha da hiddetlendi bile bile lades denir mi lan diye bana kızıyor. Ben bir şey demedim ki lan dedim.

Fatih'deki hikmeti en haklı davacıda bile görmemiştim adam epeyce kızmış belli.

Eşref abi de çaktırmıyor ama iktidar yanlısıdır. Son birkaç terör olayı olmasa bağıra çağıra derdi oyumu iktidara verdim, toz kondurtmam, laf ettirmem diye. Ama diyemiyor onun da kendince sebepleri var. Almanya'daki yeğeni bedelli yaptı askerliğini.

Çayım bitti nezaketen istemedim yenisini. Bardak elimde bekliyordum Riçhırd ‘Ökkeş’ Godaman'ın kardeşi geldi. Sıcağından ekmek diye. Eşref abi verdi ekmeği yolladı çocuğu. Çocuk da abisinden aşağı kalır değil.

Hayırlı işler. Dedi gitti.

17.10.14

Haydar Ağca



Twiter: https://twitter.com/haydaraca
Facebook: https://www.facebook.com/haydaragca

Ben Kimim ?
Kahramanmaraş'ta doğdum ve burada yaşıyorum şuan Kahramanmaraş Mesleki ve Teknik Anadolu Lise sini okuyorum.10. sınıfım bölümüm otomasyon.

Hobilerim
Ben şiir yazıyorum.Bol,bol kitap okuyorum ve çevreme arkadaşlarıma zaman ayırıyorum.
Geziler yapmayı başka yerler görmeyi seviyorum.Başka insanlar tanımayı seviyorum.

Anagramist olarak ne yapıyorum
Anagramist internet dergisin de şiir,öykü,deneme ve bence yazıyorum.Anagramistlere yeni katıldım ve yaptığımız işleri çoğaltacaz İnşallah.

16.10.14

ajandasını yayınlayan adam olmak

herkes hep birileri olmak ister. ünvan ya da kişi...
ben uzunca bir süre "çok yoğun çalışan adam" olmak istemiştim hatta ajandasını yayınlayan adam olmak istemiştim. bu da diğer hevesler gibi olgunlaştıkça tutarlılaşmaya hatta raftan kaldırılmaya başlıyor.

neden ajandasını yayınlayan adam olmak sitedim bilmiyorum belirsiz bir şey bu, zaten arkada kaldı galiba artık öyle biri olmak istemiyorum.

15.10.14

Basit Dünya



Hayatlar dolmuş boş işlerle
Sadece sahte dünyanın süsüne kanıyoruz
İyiyi,kötüyü ayırt edemiyoruz
Sadece işimize geleni yapıyoruz

Boş vaatlerle kandırıyoruz kendimizi
Hayattan ve basit insanlardan alamıyoruz kendimizi
Sahte dünyanın sahte süsüsüne kanıyoruz
Ve hep en iyisini bekliyoruz

8.10.14

Hesaplaşma

Bazen yorgun ama hep telaşlıyım bugünlerde
Ben de bilmiyorum telaşımı
Bazen kendi kendimi dinliyorum
İçimdeki sesi dinleyip kendimle hesaplaşıyorum

6.10.14

Biraz da buraların dertleri anılsın #1

Dedi Riçhırd 'Ökkeş' Godaman sonra bizim justin seloğlu çıkageldi, "bu masanın hali ne amua goyim" diyerek.

Durun toparlayayım. Böyle başlayınca anlamsız duracak tüm yazı.

Şimdi şevket abilerin sokağından bir çocuk bağırıp çağırıyordu -sonradan öğrendik adı leventmiş- basit bir mevzuyu büyütmüş itler. Şevket abinin eniştesi dördüncü kata buzdolabı taşıtıp "hadi eyvallah" deyip kapıyı yüzlerine kapamış gençlerin. Gençler de "belimiz sikildi hiç yoktan 10 lira bıraksaydı!" diye dayanmışlar şevket abinin kapısına. Şevket abi de haklı olarak "benim meselem değil kardeşler, aranızda halletmeyerek siz eşeklik etmişsiniz. Eniştemin kalıbı belli" dese de çıkartmış iki 20lik vermiş avuçlarına.

Faruk da hiçbir şeyden habersiz bir elinde börek diğerinde kutu kola masamıza geliyordu. Leventler yanımızdan geçerken kafalarıyla selam verdiler. Faruk yanlış anlayıp kutu kolayı arkalarından fırlattı. Neyse ki çocuklar halden anladılar bariz azcık da bel ağrıları vardı mevzuyu uzatmadan uzadılar.

Bizim de canımız börek çekti faruk'un koluna girip "hadi gidelim" dedim. Bozuklar çıkmazsa desteklesin diye. Börekçi teyze "bunlar bayat gibi görünür ama azıcık ısıttım mı yeni çıkmışı sollar." diyerek bizi yola getirdi. biz de beklemeye koyulduk teyze sıkıldığımızı fark edince konu açtı "Oksana Akinshina'yla Anna-Catherine Hartley kardeş oğlum" dedi. "Olur mu teyze!? doğumları arasında 4-5 ay var!" dedim. "Anaları farklı oğlum baba bir" dedi.

Bizim muhasebecinin hesabı iyidir.

Aldık ısıtılmış börekleri mekana dönerken Riçhırd 'Ökkeş' Godaman'a rastladık. dedik "börekler bizden gel karnımızı doyuralım." adam bizim kadar vurdumduymaz değil tabii "Eyvallah gençler düşünmeniz yeter. Niyetliyim sonra ortak olurum sofranıza" dedi. Tedaş'da işi varmış biz de tutmadık.

4.10.14

KARANLIK ŞEHİR

karanlık şehirbu gece de sessiz 
kör umursamaz insanlar
hayattan soğumuş insanlar

sensizliğin içinde
arıyor seni hüzünlü bulutlar

ağır basıyor duygular
güneş bile doğmak istemiyor
şu karanlık şehre

kara, kapkara şehirde
bulutlar da artık gülmüyor
sadece, sadece ağlıyor