30.9.13

mektuplar

bu yazıyı üniversitede bir laboratuvardan yazıyorum. biliyorum sabit beyinlerin arasında tutunmanın zor olduğunu. beni tanımla desen onlar eminim "haşarı" ya da "dipte" diye tanımlarlar. ben ne bileyim öyle aynı şeyleri monoton bir hayatı ne bileyim...
belki de seviyorum sıkıcı bir hayatı. varsa bir bilgisayarım elimde, ha bir de internetim varsa elimin altında yakınlar uzak, bilgisayar dost oluyor benim için. sen nasılsın alışabildin mi bensizliğe. yok kendini yorma yalan söyleme. varlığımla yokluğum arasında uçurum yoktur benim. en fazla boş sandalyemi görünce aklına gelirim. unutmak için yerimi doldurmaya çalışırsın belki benim yerime bir yastık koyarsın . ben mi ben aynıyım. yine cahilim biraz. çok değer veriyorum.  hani sana da öyle yapmıştım. ama ayrılırken dahi kendimi suçlamıştım. sen yine de beni affetmiştin. belki de demiştin bir kez de affeden olayım. çıkıyorum dışarı bir yağmur yağmaya başlıyor inat ediyorum açmıyorum şemsiyemi. ıslanıyorum, sırılsıklam oluyorum. eve dönüyorum ıslak halimle sıcak yatağa uzanıyorum. affedersin hayvan gibi yatıyorum. bunu biraz hasta olmak için yapıyorum hasta olamıyorum. hastalığa karşı bir bağışıklık kazanmışım sanki. ya da manevi hastalıklarım engel oluyor buna. inan bazen çok üzülüyorum ağlamaklı oluyorum ama seni düşününce bir kahkahadır kendimi alamıyorum. yok sana gülmüyorum kendi cahilliğime. diyorum sen kim ki ağlıyorsun. ağlamak doğruyu ilke edinmiş yanlış adamların işi. ben kendimi o kadar yüksekte görmüyorum. neyse seni fazla sıktım, özür dilerim. son bir şey var.  o yastığı kaldır yerime bir kırlent koy. o kadar mı değersizim?

28.9.13

protesto

 haklının, haksız karşısındaki tavrı veya altın üste söylemek ve yaptırmak istedikleri şeyler için gösterdiği çaba:  protesto. hiçbir şey edemiyorsan protesto et. protesto yasal ölçüler dahilinde yapıldığı zaman en büyük silah. protesto bir nevi insanlık görevi, insanların birlik olduğu takdirde neler yapabileceğinin göstergesi. insanların aynı amaç etrafında  toplanmaları bir yana aynı amaç için birlikte bağırmaları; şarkı söylemeleri, tezahürat etmeleri. bazen de biber gazına maruz kalmaları. birlik olmanın verdiği hazzı yaşamak ve birlik olarak bir şeyler yapmak, bir şeyleri başarmak ne güzel bir duygudur. bu yüzden duyarsızlılara karşı boş vermeyelim hep beraber bir şeyleri protesto edelim. ancak bunu yasal ölçüler çerçevesinde yapalım, haklıyken haksız duruma düşmeyelim.

blog yazacaklara tavsiyeler

bir blog yazarı, hiçbir şey yayınlamadan evvel ne istediğini bilmeli. okuyucularla fikir alışverişi mi yapmak istiyor, bir derdini mi anlatmak istiyor yoksa sadece yazmak için mi ya da kâr elde etmek için mi veya tüm bunların dışında bir arayışla mı yazıyor.

internet aleminde altyapı her şey

şayet yazdıklarınızı herkese açık bir şekilde yayınlayacaksanız size iki farklı blog tutma sistemi önerebilirim. wordpress ve blogspot

wordpress

wordpress'i kendi sunucunuza, kendi veritabanınıza bağlarsanız tam anlamıyla bütün nimetlerinden yararlanabiliyorsunuz. aksi takdirde (abc.wordpress.com gibi bir blog altyapısıyla) fazlasıyla kısıtlı bir blog yazarlığı tecrübe edeceksiniz. çoğu zaman video bile embed edemeyebilirsiniz. ha kendi sunucunuza wordpress kurarsanız da uzun vadede sıkıntılarla karşılaşabilirsiniz. çok geniş bir okuyucu kitleniz falan yoksa blog yazarak para kazanamazsınız. tüm blogunuzu reklamlarla donatsanız bile yıllık sunucu kiranızı karşılayamazsınız. bu nedenle ücretli sunucuda blog tutmak uzun vadede risklidir. birden tası tarağı toplayıp blogspot gibi bir sisteme taşınmak isteyebilirsiniz ve maalesef wordpress'teki verilerinizi wordpress'teki haliyle hiçbir sisteme taşıyamıyorsunuz hep bir tarafı eksik kalıyor.

blogspot

uzun vadede en can kurtarıcı blog sistemi blogspot. çünkü bu işin arkasında google var. ve google şu internet aleminde veri saklama, koruma gibi konularda bir numara diyebilirim. yıllarca blogunuza gönderi girmeseniz bile blogunuz ilk günki gibi sapa sağlam ayakta kalabilir. güncelleme onayı falan sormaz kendi kendine her işi yapar yazara yazması için imkanlar sunar.

okuyucum yok

blog yazıyorsanız çok dikkat çekici şeyler yapmıyorsanız kısa vadede eşiniz dostunuz dışında okuyucunuz olmayacak. ders notları gibi şeyler paylaşırsanız veya ne bileyim, işe yarar tecrübeler falan aktarırsanız yabancı okuyucu kazanma ihtimaliniz kuvvetleniyor. ama bu konuda çıplaklık ve seksin önüne geçebilen bir kavrama rastlamadım. yazar ortalama güzellikle bir kadınsa, "cesur" fotoğraf ve videolar yayınlayarak kısa vadede bir "üne ulaşacaktır" günümüzde bunun örneklerine rastlamak mümkün.

okuyucum var ama yorum yapanım yok

esasında bu yeni bir sorun. bir zamanlar yorum yapabilme özgürlüğü veren bloglara neredeyse her okuyucu bir yorum bırakırdı. artık genellikle okuyup kapatan bir okuyucu kitlesi halini aldık. bu nedenle yorum olayına bu kadar takılmamak lazım. ha bu konuda yazarın da etkisi olabilir tabii. örneğin, yazar öyle bir yazar ki okuyucuya soru bırakmaz, her şeyi yanıtlarsa okuyucunun yorum yapabileceği alan daralmış olur. böyle bir durumda okuyucudan yorum beklenmemeli.

27.9.13

her işe koşan

fikirist ve sorgulayıcı kişiliği onu diğerlerinden ayıran özelliği. hiçbir şeye ümit bağlamaz, dereyi görmeden paçayı sıvamaz. mantıklı fikirleri her zaman beni etkilemiştir. düzen onun için vazgeçilmezdir. satranç oynarken oyunu adeta yaşar, ama yine de dikkatsiz hamleleri önemli taşları kaybetmesine sebep olur. senaryo anlamında da anagramedyaya büyük yardımları dokunur. ayrıca montaj işerini de üstlenmiştir. kısacası ekibin en etkin ve vazgeçilmez elemanıdır.

23.9.13

senaristimiz

anagramistlerin en çok senaryo yazanlarından biri şüphesiz ibrahim aksakal. henüz filmleştiremeyeceğimiz harika senaryo fikirleri var. inşallah bir gün o senaryolar film olacak. ödüller alacak.
(soldan sağa) ibrahim aksakal, safa gayret
ibrahim aksakal, inönü üniversitesi'nde böte bölümünde okumakta, müstakbel öğretmen. anagramistler olarak başvurduğumuz ilk kısa film festivaline ibrahim aksakal'ın yönettiği bir filmi gönderdik. o sebeple ibrahim aksakal'ın anagramist duruşu sorgulanamaz.

ayrıca anagramistleri kalkındırma adına bir yığın yenilikçi fikri var. ve son 3 satranç maçımızda beni yenemedi. kafası karışık şu sıralar.

yapımcı/yönetmenimiz

senaryo yazma/yönetme gibi temel(büyük) görevleri üstlenmiş, aynı zamanda editörümüz olarak grubumuz ve sosyal paylaşım ağlarımız adına en aktif üyemizdir. ve(öyle biliyorum) anagramistler fikir akımını gün ışığına çıkaran kişidir.

kendisi şairlik hususunda da tanıdığım, şiirlerini, yazıtlarını ve şahsiyetini beğendiğim en genç üstadımdır. daha birçok konuda birçok marifeti vardır. grubumuzu bu konuma getiren ve yücelten tek kişidir. yayında ve yapımda büyük rolü vardır.

kendisine saygılar, sevgiler...

fotoğrafçı: mehmet fıstık

22.9.13

şair ve şiir

anagramistler olarak (safa gayret ve ibrahim aksakal) ilk görüntülü söyleşimizde şair ve şiir konularını tartıştık. şiirin etkileyici olmasındaki etmenleri irdeledik.

20.9.13

kahramanmaraş büyükşehir oldu mu?

kahramanmaraş'ta yarım milyon (558,664) insan yaşıyor. kahramanmaraş'tan başka pek şehir bilmiyorum. yani hemen her şehre yabancıyım. bu nedenle kahramanmaraş'ı diğer şehirlerle kıyaslayamıyorum. sonuçta büyükşehir olduk işte.
printscreen / google maps
merkez 3 ayrı belediye olacakmış.
büyükşehir olunca vergiler ve dolayısıyla faturalar artacakmış
iş sahası genişleyecekmiş, yatırım yapan artacakmış
gibi şeyler duyuyoruz. yeniliklere genellikle tarafsız bakmaktan yanayım, yeniliği tenefüs etmeden yüceltici veya alçaltıcı eleştiriler yapmaktan kaçınırım ama nedense büyükşehir oluşumuzdan biz yerli halkın pek fayda göreceğini düşünmüyorum. hayırlısı.

görüntü yönetmenimiz

görüntü elde etme ve özel efekt ekleme gibi konularda anagramedya'ya ve dolayısıyla anagramistlere sefa sayar'ın sonsuz katkısını görmezden gelmemeliyiz.

mehmet fıstık kadar olmasa da sefa sayar da epey yoğun bir iş hayatındaydı. geçtiğimiz günlerde istifa etti.

pazarlama ve reklamcılık okuyor ve bu konular hakkındaki becerileriyle anagramistler çok yol kat edecek gibi geliyor bana. inşallah, hayırlısı.
fotoğrafçı: mehmet fıstık

19.9.13

kameramanımız ve fotoğrafçımız

bu fotoğrafı kim çekti bilmiyorum.
onu film çekmek için toplandığımızda kozalak, güvercin, ot, börtü böcek fotoğrafları çekerek kameranın şarjını bitirmesiyle tanıyoruz. mehmet fıstık çekim ekibimizin bel kemiği.

çok yoğun bir iş hayatı var. kahramanmaraş'ta hatrı sayılır bir marketler zincirinde bilgi işlem memuru olarak çalışıyor. daha doğrusu biz öyle biliyoruz, geceleri süpermenlik falan yaptığından şüphelenmiyor değilim. neredeyse hiç boş vakti yok.

ha unutmadan fotoğraf becerisiyle birlikte tasarım becerisinden de söz etmek lazım. kendisi şimdilik sadece ticari amaçlı boy boy afişler, broşürler tasarlıyor.

18.9.13

anagrakademi nedir?

anagramistler olarak eğitici, öğretici işler de yapmayı planlıyoruz. bu tarzda içeriklerimizi anagrakademi adı altında yayınlayacağız. anagrakademi koluna (daha uygun biri bulununcaya kadar) safa gayret başkanlık yapacak.

14.9.13

osuruğa neden güleriz?

hiçbir espri, mizah unsuru, osuruk kadar güldürmez. karikatürlerde "zoooorrt" şeklinde belirtilen osuruğa herkes güler. hiç canlısını görmedim ama "pigme" diye tabir ettiğimiz "medeniyet görmemiş" afrikalı yabani kabileler falan osuruğa gülmeyebilir diye düşünüyorum. çünkü osuruğa gülmek bence bir öğretinin sonucu.

insanı hayvandan ayıran şey öğrenme kaabiliyeti. bir matematik öğretmeni, yeğeninin "4 kere 7?" sorusuna yanlış yanıt verirse utanır. çünkü bilinçaltı, öğrenemediğini, insan olduğunu ıspatlayamadığını düşünür.

toplumda insana (bebeğe) ilk neler öğretilir? şöyle bir listeleyelim.
  • düşmemek (düşmeden yürüyebilmek, koşabilmek)
  • tuvalet dışında hiçbir yere işememek, sıçmamak (bununla birlikte osurmamayı insan kendisi şartlanır)
  • (yaş biraz ilerlediğinde) konuşurken, okurken telaffuz hataları yapmamak
bu listeye benzeri birkaç madde daha ekleyebiliriz ama konuyu dağıtmayayım. insanın eğitim, öğretim anlamında kazandığı ilkler aksarsa, buna şahit olanlar güler. yani osuruna, düşene gülmenin altında bilinçaltından gelen "gerizekalı! kendisine ilk öğretilenleri bile yapamıyor" aşağılayıcı tavrı var. osuranlar, düşenler bu yüzden utanıyor. kişi (bilinçli veya bilinçsiz) insan olduğunu ıspatlayamadığını düşünüyor, kendine "bana ilk öğretilenleri bile yapamıyorum" deyip utanıyor.

başınıza gelmediyse izlediğiniz filmlerde tanık olmuşuzdur, okulda bir çocuk altına işerse veya sıçarsa buna tanık olan çocuklar katıla katıla güler. aslında komik bir durum değildir, aslında epey iğrenç bir durumdur. bu gülüş bariz aşağılayıcıdır. kişi bir "yanlışa" katıla katıla gülüyorsa bilinçsiz de olsa aşağılıyordur.

osuruğa gülenin osuruk kadar erdemi yoktur

büyüdükçe düşene gülmeyi bırakırız. örnek olarak ofiste iş arkadaşımız emel hanım fotokopi odasına girerken ayağı kayıp düşerse, tanık olduğumuzu bilmesin diye saklanmaya, emel hanıma doğru bakmamaya çalışırız. düşerken yanındaysak elimizi uzatır yardımcı olmaya çalışırız. çünkü artık insanın zaman zaman düşebileceğini öğrenmiş bir yaştayızdır. yine de emel hanım zaaart diye osursa at gibi güleriz tabii. insan özünde hep biraz ukala, hep biraz aşağılayıcı.

12.9.13

"yalnız jenerik güzel"

hani filmin sonunda böyle isimler akar ya, o işte. enerjik bir jenerik olmuş.

hiç değilse bunu beğenelim.

kayıtlara geçsin. duyan duymayana duyursun.

kuzenim bir kısa filmimizi izledikten sonra, "filmin sonunda anagra medya yazıyo ya o güzel olmuş" dedi.

10.9.13

ben kimim?

ben kimim?
kime benzerim?
kimlerle gezerim?
kimsesiz virane miyim?
kim sesimi duyar diye çaresiz seslenişlerim,
aynada gördüğüm bu ben miyim?
kimsem yok ki kime gideyim?
evet ben; kimsesiz viraneyim,
terkedilmiş düşlerim var benim.

anagramedya nedir?

anagramedya, anagramistlerin film, söyleşi, fotoğraf ve buna benzer işlerine bakan alt birimi. sadece teknik destek değil montaj, kurgu gibi konularda da anagramistlere anagramedya yardımcı olur.

anagramedya, anagramistlerin onaylamadığı bir şeyi yayınlamaz.

istanbul türkçesi ve ağızlar

ibrahim aksakal'ın "istanbul türkçesi ve ağızlar" konulu söyleşisi. konuk safa gayret.

arkadaşını getir manitanı götür

kütüphanede, mağazada, köşe başında karşılaşıp, tanışıp manita olma fikrini hep romantik bulmuşumdur. zordur bu, o filmlerin çekildiği ülkelerde hiç bulunmadım ama bu ülkede, anadolu'da içinde bulunduğumuz yüzyılda böyle şeylerin olmadığına eminim.

genç bir oğlan kütüphanede bir kitap ararken meğer genç bir kız da aynı kitabı aramaktadır. kız koridorun bir ucundan, oğlan diğer ucundan kitaba doğru gelir ve aynı anda elleri kitaba gider, nezaket manyağı bir muhabbet döner ayaküstü. kısaca hayat hikayeleri paylaşılır, telefon numaraları alınır görüşmek üzere ortam terk edilir.

yok bu olmaz abi, yani kahramanmaraş'ın göbeğinden bildiriyorum sayın ercan abi, olmaz öyle şeyler burda. olamaz. kız kütüphaneye tek başına gidecek ve kitap arayacak?????? en az yanında iki arkadaşıyla gider kütüphaneye. ve yukarda bahsettiğim romantizmin başlarını yaşadıklarını varsayalım, aynı kitapta elleri birleştiğinde, -iyi senaryo- kibarca af edersinli cümleler kurup herkes kendi yoluna gider. -kötü senaryo- başrol kız veya yandaşları çirkinleşir, çemkirir falan.

peki böyle bir düzende bu kadar manita nasıl tanışıyor? filmlerdeki gibi değilse?

şimdi bir ortamda üç arkadaş muhabbet ediyoruz, içimizden biririnin manitası var, bizlere diyor ki "oğlum kız arkadaşımın (hiçbiri bu kadar kibar değil bu arada, ben yumuşatarak yazdım niyeyse) bir arkadaşı var gizem, off varya tam bir afet! ayarlayayım birinize?" ikimizden biri atlıyor hemen teklife ve ilk fırsatta manitalı arkadaş sevgilisine durumu açıyor, kız da gizem'le konuşuyor ve gizem'den onay gelirse bunlar da yeni manita oluyor. yani o filmlerdeki gibi hiçbir duygusal etkileşim olmadan günlerce takılıp daha sonra "elektrik alıp" birbirlerine bunu itiraf etmiyorlar. elektrik aldılarsa arkadaşın "yapayım aranızı?" teklifini bekliyorlar. hikayenin başındaki arkadaşa manitasını kim ayarladı? o da bir başka arkadaşının "kıyağı"

sonra bu olaylar zincirini görücü usulünden farklı bir şeymiş gibi tanımlıyorlar. hayır görücü usulü fanatiği falan değilim ama şu an anadolu'daki "manitalaşma" yöntemi görücü usulünden pek de farklı değil. tek fark ana babanın yaptıklarını "arkadaş" yapıyor. arkadaşın fazla hayat tecrübesi olmadığından mıdır nedir, ana babanın yaptığına kıyasla daha laubali gelişiyor olaylar. e haliyle.

sonuç olarak, arkadaş arkadaşın pezevengidir.

9.9.13

doktorum ben

bambaşka işler yapmak için toplanmışken sefa sayar'ın aklına gelen bir espriyi filmleştirelim dedik böyle bir şey çıktı.

yönetmen, senaryo, kamera
sefa sayar

oyuncular
safa gayret
ibrahim aksakal


yapım
anagramedya

7.9.13

daha mı desem? - yeter mi?

bu başlığı bu yazıya gereksiz olduğunu düşüneceğinizden adım gibi eminim.

cahit sıtkı tarancı üstadın "otuzbeş yaş" şiirindeki gibi hayat

bizimkisi de o yolun sadece üçte birinin çeyreğinin yarısı kadar diyebilirim.

neden derseniz cevaplayamam ama cevaplayamamamın nedenini bende arasam bulamam.

işte bunu insanın aklının yüzde 3-5-10 ' unu kullandığı gibi bir yöntem

ama kullanamadığı 

veya kullanmak istemediği ...

 

bu fotoğraf, şu 19 yıl boyunca yaşadığım dünyada güzel çektiğim ve çektiğimi beğendiğim ilk fotoğraftır. 

esed tayyip obama

obama'nın kesin emri var
vatandaşları terk etsinmiş türkiye'yi
peki
nereye gitsin o kadar türkiyeli?

konsoloslukları boşaltmışlar
suriye'den sıçrarsa kimyasallar
diplomatlar ve aileleri yerine
garibanlar ölsünmüş

para yara kapatır mı bilmem ama
şehit maaşı bağlanır yakınlarına
şairin dediği gibi;
"zalimin dediği olur ortadoğu'da"

6.9.13

anagramistler kimler, ne yapıyorlar?

malumunuz anagram, bir kelimedeki harflerin yerini değiştirerek yeni kelimeler türetme oyunu. kelimelerle, cümlelerle oynamayı seven insanları bir araya getirmeyi amaçladığımızdan bu ismi gayet mantıklı bulduk.

her anagram üyesine anagramist diyoruz, bakarsın bir gün anagramizm diye bir akım oluşur.

ne yapıyoruz?

genellikle fikir üretmekle meşgulüz, kısa film senaryoları, öyküler, şiirler yazıyoruz, çiziyoruz. müziğe bir tutkumuz var. müzik dinlemeyi seviyoruz, üretmek için de gereken tüm gayreti gösteriyoruz. pek yakında müzik üretmek adına daha ciddi adımlar atmayı planlıyoruz. özet olarak, üretiyoruz.

nasıl anagramist olunuyor?

yaptığı iş ve icraatları sevdiğimiz arkadaşlarımızı aramıza davet ediyoruz, kabul ederlerse aramıza katılıyorlar. başvuru gibi şeyler en azından şimdilik söz konusu değil. ama "benim de fikirlerim var, ben de film yapmak, öykü, şiir yazmak, müzik yapmak istiyorum" gibi şeyler söylerseniz tabii ki kulak veririz. ve olurlarımızı tartıştıktan sonra anagramist olmanızda sakınca görmezsek aramıza katılırsınız.

kemik kadro

  • safa gayret
  • ibrahim aksakal
  • mehmet fıstık
  • sefa sayar

2.9.13

film dediğin

"zevkler ve renkler tartışılır ama bir sonuca varılamaz." anonim

yönetmen
ibrahim aksakal
mehmet fıstık

senaryo
ibrahim aksakal
safa gayret

oyuncular
ibrahim aksakal
mehmet fıstık
safa gayret

yapım
anagramedya

filmi izlettiğimiz sinema guruları "sanki biraz aceleye getirilmiş" gibi yorumlar yaparak guruluklarını konuşturdular. evet gerçekten de filmi aceleyle çektik, çünkü yönetmenimiz mehmet fıstık'ın başka bir randevusu vardı ve bekleyenler angry birds misali kızmışlardı. filmi hızlıca çektik ve mehmet fıstık'ı randevusuna uğurladık.

1.9.13

anagramedya'nın film yayınlama politikası

anagramedya imzalı filmler montajlanıp oyuncularına ve emeği geçen diğer insanlara ulaştırılıyor. bu işlem genellikle elektronik posta veya anagramistler'in gizli facebook grubu üzerinden gerçekleşiyor. filmde en küçük rolü olan oyunculara kadar herkes "uygundur, yayınlayalım" deyince film anagramistler'in youtube sayfasında yayınlanıyor bu yayın diğer platformlara embed ediliyor.

gönül ister ki filmde rızası olmadan görünenlere de (film çektiğimizin farkında olmadan arkadan geçen insanlar falan) soralım "abi, abla yayınlayabilir miyiz?" diye ama takdir edersiniz ki bu mümkün değil. fakat elbette çok zor bir sahne değilse tekrar çekmeyi deniyoruz. zor bir sahne ise anonim kişileri elimizden geldiğince montajda silmeye çalışıyoruz.

mesela az önce montajını bitirdiğim "film dediğin" adlı 1 dakikalık kısa filmi, filmde rol alan tüm oyunculara gönderdim. hepsinden aracısız "uygundur" mesajı almayı bekliyorum. en geç 2 gün içerisinde olumlu veya olumsuz yanıtlar bana ulaşır ve "film dediğin" adlı filmin akıbeti kesinleşir.