25.12.14
20.12.14
Kara Mazi
Önümüze serilmiş
Hiçbir eksiği yok
Bütün anılar gözler önünde
Kara mazi etrafı sarmış yine
Kaybeden herkes
Kazanan hiç yok
Ve gün gelecek
Kaybedenler de yok olacak
19.12.14
istiyorum 2
Kimse olduğu yerden kımıldamasın
Bir ben yaşıyayım hayatta
Kimsenin durmamasını istiyorum
Durmaktan ziyade boşalsın sokaklar
Doğrulmak istiyorum bazen
Biraz da olsa şu yatağımdan
"Kaldırın beni?" diye haykırmak istiyorum
Ya da gelin beni buradan alın diye
Alan olmaz belki soran olmaz halimi
Birgün bu yatakta bir şekilde kaybedersem kendimi
O zaman belki
Gitmek istiyorum bazen
Ödüm patlamasın korkunçluğundan
Kendiliğinden gelişsin her şey
Hata gibi belki
Ansızın olsun bazen
Namağlup bir sporcu gibi.
15.12.14
Kara Para
Çizgi film kahramanları gibi
Ya da bir an önce terk edip gitmek istiyorum dünyayı
Yağmur yağıyordu karanlık gökyüzünde
Para ve insanlığımız ıslanıyordu
Dilenciler paraları topluyorlardı
''Dilenciler paranın ne kadarı ile kömür alıyorlar.''
Gökyüzünden umut olup
Karanlık dünyaya düşüyor umutlar
Ve her seferinde kırbaç darbeleri iniyor
Her yer soğuk her yer karanlık
Üşüyorum her seferinde soğuk sokakta
Bu yüzden çıkmıyorum dışarıya
Artık görmek istemiyorum insanları
Karşılaşmak istemiyorum onlarla
Çünkü; korkuyorum onlar gibi olmaktan
İnsanlığımı kaybetmekten korkuyorum
Sevgimi kaybedip bulmamaktan korkuyorum
Ve çıkamıyorum dışarıya kapatıyorum kapılarımı sonuna
11.12.14
İSTİYORUM
Hayat mı o zaten bir uçurum!
Kalbimin enlerinden
O'na gülümsüyorum.
Kalbin en kanlı yerindeyim bazen;
Her tarafım kan!
Çıkıp gitmek isterken ben,
İçten içe patlıyorum.
Ağlamak istiyorum bazen;
Kışın en azılı yağmurları gibi,
Gülmek istiyorum bazen;
Yağmur sonrası açan gökkuşağı gibi.
Kaçıp gitmek istiyorum bazen;
Kurtulup bu karanlıklardan,
Aydınlığa gitmek istiyorum,
Biraz ağlamak, hep gülmek için.
Uçmak istiyorum bazen;
Kuşlaar kadar özgür olmak
Bulutlar gibi belki,
En acımasız yağmurları yağdırmak...
kafasını kullanan futbolcu
6.12.14
Monalisa
hayatlar kararmış
hayatlar morarmış
sevda ateşiyle
sessizliğinde sesi çıkmayan aşklar tanıdım
AŞK
aşk neydi ?
monalisa'm
aşk çölde bir gül büyütmek gibi
onu göz yaşları ile sulamak
canından saymaktı
monalisa'm
insanlar dışarıda ölürken
biz ne yapıyoduk seninle
uçsuz bucaksız hayallere mi dalıyoduk
monalisa'm
bende senin gibi gitsem yazar mısın
benim gibi bekler misin
ben gibi sever misin
monalisa'm
karanlık şehrin sokak lambasında geçti günümüz
o sokaklarda ben vardım ben
ben ise hala aradığın yerdeyim
monalisa'm
3.12.14
düşünce engeli
konuşmaya gelince edebiyat sıçıyoruz, evet bunu yapıyoruz! ama icraate gelince "ay benim ayağıma diken batmasın" diyoruz. bu çelişkiler içinde engellileri anladığımızı söylüyoruz. onları anlayabilmek diye bir şey yok, onlar yok aslında hepimiz biziz, bunu bilerek yaşıyorum.
1.12.14
Nedensiz
En kötüsü bile
Zalimliklerle kaybolan
Sonra kaçan koşan
Ah bir kapan olsa
Şu zalimlikleri yıkan
Nedeni belli olmayan adam
23.11.14
Kör
solmuştu hayatlar
sonbahar da dökülen yapraklar gibiydi
sevgimiz ve insalığımız
onaltı kasım ikibin ondört.
hava soğuk,betonlar ve buzlar ondan da soğuk.
yağmur taneleri iniyor gökten
ve usulca bir yaprağa düşüyor
aynı bir kuş edası ile süzülerek
her yer o kadar sessiz ki
yağmur tanesinin sesini duyabiliyordum
ve kimse yoktu yanımda
ellerim soğuk
ellerim nasırlı
artık yalnızlığı ve soğu dert etmiyordum
''vakit tamdır diyordum,ve yaprağın sesi
diyor ki değil daha
vakit var daha.''
bu sefil ve yalnız hayattan kurtulmak için
ne vermezdim bir sevdiğim olsa
ne sermezdim önüne
içi boş sahipsiz bir kalp verirdim eline
sevginle doldur diye
20.11.14
afedersiniz
durmaksızın ölüyor
behrinda
ölümlü olduğumuzu hatırlamalıyız
biz burada sevişirken
dilenciler para sayıyor
birileri ölümlü olduğumuzu hatırlatmalı
yüzünün behrinda, yüzünün her noktasını
ezberleyip tekrar unutmaktan yoruldum
...
behrinda.
zabıtalarla dilencilerin işbirliğinden şüphe duyuyorum
dilenciler hasılatın ne kadarıyla kömür alıyor?
yüreğin elime atarken unutuyorum
bu kaçıncı şiir sevişmelerimizi
belgeleyen?
18.11.14
Sonbahar
Ağaçlar yapraklarını dökmüş
Sararmış hayaller
Solmuş kalpler
Sonbahar işte
Anlamsız hayatlar
Geriye kalan
Bir avuç hüzün
17.11.14
Katil Ruhlu Şair
* * *
10.11.14
ya yanılıyorsak
başkalarını sorgularken koyduğumuz koşullu önermeye kendimizi katmıyoruz. eğer üniversitede çan eğrisi denilen bir not sistemi varsa çalışıp yüksek alan arkadaşlarımıza isyan edebiliyoruz(hatta küfür ediyoruz) burada koşul sınavı geçmek, bu koşulun içinde kendimiz de varız; fakat kendi tembelliğimizi başkasına sıvazlamak nedense kolay geliyor. bu anlattıklarımdan ders çalışanları savunduğum görüşünü çıkartmayın ama içten içe "helal olsun" diyorum onlara. benim için ölümden daha zor olan çalışma eylemini hakkıyla yerine getirebiliyorlar. fakat çalışmaktan daha önemli olan tüm bunları neden yaptığımızı bilmek bana göre.
amaçsızca ya da mecburiyetten yapılan her çalışma, kalıcılığı az olmakla birlikte can sıkıyor. vize sınavlarının başladığı dönemde bana gerçekten ama gerçekten mutlu bir öğrenci gösterin! size ve ona, hatta tüm öğrencilere benden çay!
gerçi benim için fark etmiyor her dönemde aynı monoton duygu skalasına sahibim. bu durumumu "yumurta deliğe gelmeden hiçbir şekilde yumurtayı çıkartmak için çabalamayanlar" derneğine mensup olmama borçluyum. neyse siz yine derslerinize çalışın bana bakmayın en azından sınavlarınızdan geçin; benim kadar cesur olmayın(bu kadar riski kalbiniz kaldırmaz falan, sonra bana gelip ağlarsınız) elbet bir gün yanlışları yanlış olarak kabul edecek birileri bu sistemi devralacak ve doğruyu yanlışı ayırt ederek gelecek nesillere daha geniş ufuklar açacak. biz uçamadık bari onlar uçsun.
İki Cami Arasıda AŞK
Payitahta dönüşte Mihrimah Sultan'ın evlendirilmesine karar verilir. Sinan ve Rüstem Paşa aday olur. Hürrem Sultan siyasi nedenlerle kızını Rüstem Paşa ile evlendirir.
Elli yaşında ve evli olan Sinan, bu evlilik üzerine kendini sanatına verir. Sarayın baş mimarı olur. Aşkın payitahtta yaptığı hanlar, hamamlar ve camilere yansıtır. Özellikle de aşkını Edirnekapı ve Üsküdar'da yaptığı iki cami arasına gizler.
Sevda Çeşmesi
saymıyorum günleri
artık yalnızlığı,aşkı arıyorum
kalbime denk sevecek birini istiyorum
artık sevmek
aşkımı Mimar Sinan gibi
taşlara kazımak istiyorum
Ferhat gibi dağları delmek
sevda ateşinden kavruluyor
serinleyecek bir çeşme bulmak istiyorum
suyundan bir tat,bir mutluluk
şu küçük dünyada sevecek birini istiyorum
olagelmek
ders çalış
ders çalış
para kazan
seviş
para kazan
evlen
para kazan
arabalan
para kazan
üre
para kazan
ders çalıştır
para kazandır
seviştir
para kazandır
evlendir
para kazandır
arabalandır
para kazandır
üret
öl
5.11.14
her şey olduk da insan olamadık
film hakkında elimden geldiğince tad kaçıracak bilgiler (spoiler) vermeyeceğim. bu sebeple rahatça okuyabilirsiniz.
yanlış?
film boyunca karakterlerin yüzünden "bir şeyler yanlış mı?" sorusu okudum. ikilemlerle dolu bir hayattalar, bir süre sonra bu yanlış olabilecek şeyin içinde hissettim kendimi. çünkü yanlış olan şey düzendi bana göre. bir şeyleri şuursuzca sıraya koyma manyaklığı kadar yanlış bir şey yoktu. ama yine de düzen gerekliydi aksi takdirde nasıl varlığımızı sürdürürdük? peki varlığımızı sürdürme güdümüz niye bu kadar kararlı? niye varlığımızı sürdürmek zorundayız?
eşcinselliği veya üremeye elverişli olmayan cinsel birleşimleri neden sonsuz kere öteliyoruz? böyle bir soru işitseydim yanıtım "dünyalıların üreme tutkusu" olurdu. the matrix filminde ajan smith'in bahsettiği "insanlar bir virüsten farksız, yerleşiyor, istila ediyor ve tüm kaynakları tüketinceye kadar ürüyor" sitemi bu filmin ortalarında bir yerde kulağımda yankılandı. anne babalar, çocuğunun üremek istemeyişine (ben evlenmeyeceğim) gülüp geçiyor. şöyle düşünüyor anne baba, "bu yaşlarda böyle düşünüyor olması normal büyüyünce engel olmak istesek bile ürer"
evet gerçekten anne baba çocuğunun üremesine engel olamaz. "o kızla evlenirsen sütümü helal etmem" dese de o kızla evlenen "çocuklar" var. "o hıyara damadım demem ben, evlenmeyeceksin" dese de baba, o kız gider o "hıyarla" evlenir. tıpkı kendi annesi gibi. peki bu karşı konulamaz düzen neden, nasıl bu kadar kararlı?
sonuç olarak bize verilen en büyük görev üremek. üremek için de meşru bir evlilik gerçekleştirmek toplumun anne baba adaylarından ilk beklentisi. ismini hatırlamadığım bir yazarın da dediği gibi "kadınlar evlilik için sekse, erkekler seks için evliliğe katlanıyor" bu sözü olduğu gibi kabul etmek bir yana dursun, sonuna "peki neden?" diye eklemek tam benlik. katlanıyor çünkü kadın da erkek de üremek için doğuyor. tıpkı bir virüs gibi, biyolojik veya teknolojik virüs...
bu filmde emeği geçen herkese böyle bir olayı deneyimleme fırsatı verdikleri için teşekkür ederim. deneyimlemek için yaşasaydık geri dönemeyeceğimiz bir yola girmiş olacaktık. ama şimdi çay demleyebilirim.
4.11.14
İçimizdeki makam hırsı
1.11.14
Beton
solum duvar.
sığmıyor benim hayatım beton duvarlara.
dışarıya taşıyor sevgim.
mutluluğum içimdeki sese nota oluyor.
kuşların sesleri.
hele bakın yusufçuğa
nasıl da imalı ötüyor öyle
kuzu sesleri kavalımda nota buluyor
28.10.14
SENSİZ
Sensiz ağlıyorum neye yarar
Resmine bakar ağlarım
Her gece sensizliğe yatarım
Her sabah sensizliğe kalkarım.
HİSLERİM
Gözyaşlarımı tutmak istiyorum,
ama beni dinlemiyorlar.
Teker teker akıyorlar gözlerimden yanaklarıma.
Isterdim ki, gözlerim hiç ağlamasın.
Ağlatanlar sağolsun...
Bazen söz geçiremiyorum kendime.
Birden ağlamaya başlıyorum.
Her şey anlamsız geliyor o anda.
Küçücük bir umudun beni mutlu etmesini istiyorum.
O kadar muhtacım ki bazen küçücük şeylerden mutlu olmaya.
Bir kalemle duygularımı tarif etmeye çalışıyorum arada.
Oysa ne bir kalem ne de bir kağıt anlatamaz neler yaşadığımı.
27.10.14
HAYAT
Yakamızı bırak rahat!
Bir çift mum olup yanalım
Eriyelim saat saat…
Sakın sevme, kıt kanaat!
Söyle bana aşk olmazsa
Nasıl geçer acı hayat?
Aşksız hayat zor zenaat!
Yakamızı bırak rahat!
Bir çift mum olup yanalım
Eriyelim saat saat…
Kanunundur zulüm, hayat…
Amansız bir hastalıksın,
İlacındır ölüm hayat
25.10.14
Mektup
Hüzün çöküyor üstümüze .
Kapanıyor gözlerim sonsuzluğa.
Mutluluk hissediyorum.
Ufak bir tebessum var yüzümde.
Düşmana inat güler gibi.
Dosta kapısını açan.
Komşu,gibi kalbim.
Temiz,açık ve net.
Adresi olmayan mektup gibi ordan oraya.
Kalbime gömdüklerimi hatırlıyorum.
Ve boş veriyorum hayatı.
Hayat ,yaşamaktan ibaretse .
Yaşan çok.
Sevecek yok.
büyük harflerin gereksizliği
bir ilkokul bebesinin okumayı öğrenmesi maalesef gösterdiği gayret ve ilgiye göre bir yıldan daha uzun sürebiliyor. bu eğitim harfleri tanıma ile başlıyor. abecelerde (alfabelerde) büyük harflerin de oluşu öğrenme sürecini geciktiriyor. abecelerde sadece küçük harfler olsa 29 harf öğrenerek sesleri birbirine bağlama aşamasına geçebilecekken bebelerin taze hafızalarına büyük harfler yüklenmeye çalışılıyor. dolayısıyla günümüzdeki eğitim sistemindeki öğrenciler öğrenme serüvenine aylarca geç kalıyorlar.
abecelerde büyük harfler oluşunun okuma öğrenimini geciktirdiğini teknik olarak açıklayabildiğimi düşünerek, bu satırdan sonra büyük harflerin kaldırılması halinde hiçbir kayba uğramayacağımızı açıklamaya çalışayım.
bazı "büyük harf düşmanları" aynı zamanda noktalama işaretlerine de karşılar. ben yalnız büyük harflere karşıyım. çünkü noktalama işaretlerinin (metni ve yazarı) anlayarak okumaya büyük bir katkısı var. noktalama işaretleri okuma esnasında duraklanacak yerleri, ünlemleri ve vurguları belirtiyorlar. okuma anında gereken bu üç önemli görevi noktalama işaretleri yapabiliyorken büyük harfin, anlayarak okumaya hiçbir katkısı yok.
noktalama işaretlerinden sonra büyük harfle başlamak cümleye yüksek sesle başlanacağı anlamına gelmiyor. sadece yeni bir cümlenin başladığı anlamına geliyor. e zaten nokta konulunca soldaki cümlenin bittiği anlaşılıyor, yeni cümleyi "bu cümle yeni" diye etiketlemek gereksiz bir detay.
özel ve "değerli" isimlerin büyük harfle başlaması da tamamen yalakalık. zaten "değerli" isimler kişiden kişiye değişeceğinden, çok kafa karıştıran (ve yine dolayısıyla fazladan ilgi zapt eden) bir olgu bu. bir de işin "estetik" ve "güzellik" boyutu var elbette.
- ulaştırma ve denizcilik bakanı ahmet mehmet
- Ulaştırma ve Denizcilik Bakanı Ahmet Mehmet
bana böyle bir soru sorulsa "güzel" derken ne kast edildiğini anlamaya çalışırım. güzellik ve estetik göreceli değil midir? kimisi mavi sever kimisi kırmızı.
özetle büyük harf vakit kaybıdır. örneğin bu yazıyı okuyarak vakit kaybettiniz hep bu büyük harf kuralı yüzünden.
24.10.14
Selma Abla
21.10.14
Filistin
İçinde iman yüklü kalpler.
Solu deniz.
Sağı ise bir vicdansız.
Çocuk sesleri var sokaklarda.
Kadınların gözlerinden inci tanesi olarak.
Düşüyor toprağa.
Göz yaşları.
Tekbir!!!
Ve bomba patlıyor ardından.
Ve insanlar kapatıyorlar gözlerini sonsuzluğa.
Küçük bir Filistinli çocuğun annesine sorduğu soru kadar.
Saf masum temiz imanlar.
İnsanlar değil müslümanlar ölüyor.
20.10.14
Yaşamak
Kaç yaşındayım acaba
Şu zalim dünyada
Belki on belki kırk bilmiyorum
Artık sayamıyorum
Şu kötü dünyadan çektim elimi
Ne dünyayı önemsiyorum ne de basit insanları
Artık bilmiyorum
Sadece yaşıyorum
19.10.14
çok tuhaf
birine aşık olacağım o olacak
o olacak aşık olduğum kadın
sonra başka birine,
sonra başka...
başka olacak bu aşk
birine bir şeyleri yanlış anlatacağım bugün
biri beni anlamayacak
anlatmayacak beni bugün
bugün eve gitsem,
işe gitsem,
sokakta uzansam, kestirsem biraz
biraz daha tuhafım bugün
bugün birine mektup atıp kaçasım var
işte bunlar hep zillere basıp kaçma hasretinden
bugün bir bilgisayar programcısı bir yerde intihar etmiş
annemler endişeli,
annemler daha anne bugün
...
annemler kumbarama para atıp kaçmışlar
18.10.14
Biraz da buraların dertleri anılsın #2
"dangalak lan bunlar" demeden önce telefonu kapattı ve "selamun aleyküm sakinler" dedi.
selamını aldık tabii, "ne vardı sabah sabah telefonda" dedi Eşref abi. "ya bırak abi bu adamlar siyasetten, politikadan zerre anlamıyor" dedi. Eşref abinin oğlu da çay yapmış biz varız diye bardakları fazla ayarlamış geldi oturduk bakkalın köşesine. Anladık, dinledik ki; Fatih Ülke liderlerimizin göçmen politikalarından endişelenmiş. Çok şehit verdik abi buralar için, çok kahramanlıklar yaptık, ha diye ölümcül kararlar veriyorlar ayıp ediyorlar, amlarına koyayım onların diyor. Eşref abinin de kafası karışık. Bak oğlum, ben burada 20 yıla yakındır bakkallık esnaflık ediyorum. Bu semtin sakinlerine hesaplar açar kredi dahillerinde borçlarına göz yumarım. Eskiden tüm maaşını getirip bana veren devlet memurları vardı bu semtte. Şimdi çok şükür esnafından memuruna kimse fahiş borçlar yapmıyor. Refah düzeyi öncekinden iyi. Deyip bizim Fatih'i sakinleştirmeye çalışıyor.
Ben hâla telefondaki kişinin kim olduğunu merak ediyorum ama soramıyorum tabii küt diye.
Fatih biraz yatışsa da diyor ki, ne yapılırsa yapılsın başımızdaki terörü hükümet de destekliyor diyor da peygamber demiyor. Eşref abi de sonunda haklısın oğlum, tamam. dedi bu sefer Fatih daha da hiddetlendi bile bile lades denir mi lan diye bana kızıyor. Ben bir şey demedim ki lan dedim.
Fatih'deki hikmeti en haklı davacıda bile görmemiştim adam epeyce kızmış belli.
Eşref abi de çaktırmıyor ama iktidar yanlısıdır. Son birkaç terör olayı olmasa bağıra çağıra derdi oyumu iktidara verdim, toz kondurtmam, laf ettirmem diye. Ama diyemiyor onun da kendince sebepleri var. Almanya'daki yeğeni bedelli yaptı askerliğini.
Çayım bitti nezaketen istemedim yenisini. Bardak elimde bekliyordum Riçhırd ‘Ökkeş’ Godaman'ın kardeşi geldi. Sıcağından ekmek diye. Eşref abi verdi ekmeği yolladı çocuğu. Çocuk da abisinden aşağı kalır değil.
Hayırlı işler. Dedi gitti.
17.10.14
Haydar Ağca
Twiter: https://twitter.com/haydaraca
Facebook: https://www.facebook.com/haydaragca
Ben Kimim ?
Kahramanmaraş'ta doğdum ve burada yaşıyorum şuan Kahramanmaraş Mesleki ve Teknik Anadolu Lise sini okuyorum.10. sınıfım bölümüm otomasyon.
Hobilerim
Ben şiir yazıyorum.Bol,bol kitap okuyorum ve çevreme arkadaşlarıma zaman ayırıyorum.
Geziler yapmayı başka yerler görmeyi seviyorum.Başka insanlar tanımayı seviyorum.
Anagramist olarak ne yapıyorum
Anagramist internet dergisin de şiir,öykü,deneme ve bence yazıyorum.Anagramistlere yeni katıldım ve yaptığımız işleri çoğaltacaz İnşallah.
16.10.14
ajandasını yayınlayan adam olmak
ben uzunca bir süre "çok yoğun çalışan adam" olmak istemiştim hatta ajandasını yayınlayan adam olmak istemiştim. bu da diğer hevesler gibi olgunlaştıkça tutarlılaşmaya hatta raftan kaldırılmaya başlıyor.
neden ajandasını yayınlayan adam olmak sitedim bilmiyorum belirsiz bir şey bu, zaten arkada kaldı galiba artık öyle biri olmak istemiyorum.
15.10.14
Basit Dünya
Hayatlar dolmuş boş işlerle
Sadece sahte dünyanın süsüne kanıyoruz
İyiyi,kötüyü ayırt edemiyoruz
Sadece işimize geleni yapıyoruz
Boş vaatlerle kandırıyoruz kendimizi
Hayattan ve basit insanlardan alamıyoruz kendimizi
Sahte dünyanın sahte süsüsüne kanıyoruz
Ve hep en iyisini bekliyoruz
8.10.14
Hesaplaşma
Ben de bilmiyorum telaşımı
Bazen kendi kendimi dinliyorum
İçimdeki sesi dinleyip kendimle hesaplaşıyorum
6.10.14
Biraz da buraların dertleri anılsın #1
Durun toparlayayım. Böyle başlayınca anlamsız duracak tüm yazı.
Şimdi şevket abilerin sokağından bir çocuk bağırıp çağırıyordu -sonradan öğrendik adı leventmiş- basit bir mevzuyu büyütmüş itler. Şevket abinin eniştesi dördüncü kata buzdolabı taşıtıp "hadi eyvallah" deyip kapıyı yüzlerine kapamış gençlerin. Gençler de "belimiz sikildi hiç yoktan 10 lira bıraksaydı!" diye dayanmışlar şevket abinin kapısına. Şevket abi de haklı olarak "benim meselem değil kardeşler, aranızda halletmeyerek siz eşeklik etmişsiniz. Eniştemin kalıbı belli" dese de çıkartmış iki 20lik vermiş avuçlarına.
Faruk da hiçbir şeyden habersiz bir elinde börek diğerinde kutu kola masamıza geliyordu. Leventler yanımızdan geçerken kafalarıyla selam verdiler. Faruk yanlış anlayıp kutu kolayı arkalarından fırlattı. Neyse ki çocuklar halden anladılar bariz azcık da bel ağrıları vardı mevzuyu uzatmadan uzadılar.
Bizim de canımız börek çekti faruk'un koluna girip "hadi gidelim" dedim. Bozuklar çıkmazsa desteklesin diye. Börekçi teyze "bunlar bayat gibi görünür ama azıcık ısıttım mı yeni çıkmışı sollar." diyerek bizi yola getirdi. biz de beklemeye koyulduk teyze sıkıldığımızı fark edince konu açtı "Oksana Akinshina'yla Anna-Catherine Hartley kardeş oğlum" dedi. "Olur mu teyze!? doğumları arasında 4-5 ay var!" dedim. "Anaları farklı oğlum baba bir" dedi.
Bizim muhasebecinin hesabı iyidir.
Aldık ısıtılmış börekleri mekana dönerken Riçhırd 'Ökkeş' Godaman'a rastladık. dedik "börekler bizden gel karnımızı doyuralım." adam bizim kadar vurdumduymaz değil tabii "Eyvallah gençler düşünmeniz yeter. Niyetliyim sonra ortak olurum sofranıza" dedi. Tedaş'da işi varmış biz de tutmadık.
4.10.14
KARANLIK ŞEHİR
kör umursamaz insanlar
hayattan soğumuş insanlar
sensizliğin içinde
arıyor seni hüzünlü bulutlar
ağır basıyor duygular
güneş bile doğmak istemiyor
şu karanlık şehre
kara, kapkara şehirde
bulutlar da artık gülmüyor
sadece, sadece ağlıyor
30.9.14
balkon sefası
27.9.14
Mustafa Ağca
facebook https://www.facebook.com/mustafa.mustafa09
Ben kimim?
Kahramanmaraş'ta doğdum ve burada yaşamaya devam ediyorum şu an Önsen Ortaokulu'nda 8.sınıf okuyorum
Hobilerim
Hobilerimin arasında en çok sevdiğim şiir yazmak ve arkadaşlarımla vakit geçirmek.Başka yerleri keşfetmek hoşuma gidiyor
Anagramistler olarak ne yapıyorum
Anagramist olarak şiir,öykü,düz yazı yazıyorum.Anagramistlere yeni katıldığım için yeni şeyler çıkacağına inanıyorum.
Sönmüyor yüreğimin acısı
Anası,babası olmayınca dinmiyor insanın acısı
Sokaklar,caddeler anası,babası oluyor insanın
İnsanlar en çok ana,baba sancısı çekiyor
İnsan anasız,babasız dikeni olmayan gül gibi
Her yeri açık savunmasız
Her yeri karanlık,güneşi olmayan hayat gibi
Sadece özlem var içinde ana,baba özlemi
Boştur duyguları hissetmez hayatı
Sadece özler,içinde buruk acıları
Anasız,babasız kör karanlık kuyu olur hayatı
Bir gün anasını babasını rüyasında görürse ancak o zaman mutlu olur
Bahçem
bir köşesi güllerle gülecek
diğer köşesi papatyalarla sevinecek
menekşelerim gülecek
bir yanda ise yarim güneş gibi
doğacak güllerin üstüne
papatyalara ışık olacak
o karanlık şehre umut olacak
26.9.14
Şiir ve Şair Şiarı
25.9.14
"orman değiliz artık, milli parkız"
kısa filmcilik bir hobi, bir boş zaman değerlendirme eylemi. üstelik harika bir de yetenek gösterme etmeni.
kısa film izlemek ve üretmekten hoşlanıyorsanız bize de bekleriz.
http://www.facebook.com/groups/522738497863802/
23.9.14
ekmek aslanın neresinde?
oyuncakların yerini alır be kaptan
daha az tehlikeli toptan, tüfekten
daha insancıl kurttan koyundan
biz de paltomuzu kuşanıp palyaçoluk yaparız belki
vizyon katalım diye değil
eski palyaçolar gibi
açlıktan
2
bu bilgisayar bir şeyleri,
bir şeyleri sürekli olarak biliyor
ben bir şeyleri sürekli biliyorsam eğer,
bu tamı tamına bilgisayardır
ben yapamıyorken on parmak yazmak,
kod yazmak,
film çekmek,
tasarlamak,
seslendirmek,
montajlamak,
şiir yazmak,
yaşamak
büyük marifetti
doktorluğun kitabını yazarsam eğer,
hasta olmak yasaklanır
şimdi ölsem şurda,
şu bilgisayarın karşısında
ölmek bile cazibesini kaybeder
beni taşımıyorken tabutlar,
tabutlar beni taşımıyorken,
ne kadar felsefik,
ne nostaljik.
ne siyasi
taşımıyorken akıllar beni
ne çok şeyi biliyor,
fareler bile daha insan benden,
daha tıbbi,
daha bilimsel,
faideli
bir gün giderim bu diyardan,
bir gün kafiyelerimi de alır,
gökyüzünün olmadığı bir yerlere,
bir yerlerde gökyüzünün olmadığını
anlatmaya giderim
yanımda götürdüğüm şu bilgisayar,
şu bir küsür bilgisayar bilgimle
bilgisaymanın inceliklerini
unutturmaya giderim
o haysiyetsizliğiyle meşhur ve meşgul aslanın midesinden
midesinden aslanın,
elimi kolumu
ve varlığını unuttuğum uzuvlarımı
kurtarmanın heyecanıyla giderim.
giderim bir gökyüzünün olmadığı gerçeği kadar sert.
bir baba kadar olgun.
bir çocuk kadar suçlu.
22.9.14
ekibe kan arıyoruz!!!
amatör bir çaba içerisindeyiz. kısa film yapmak için uğraşıyoruz. ancak yeterli ve misyonlu oyuncularımız olmadığı için başarılı olamıyoruz. oyuncu olmak isteyen ya da olabilir aslında diyen arkadaşlar arıyoruz. başta belirttiğim gibi amatörüz ve tamamen gönüllülük esasına dayanarak çalışıyoruz. sanatın içine maddiyat katmayı sevmeyen bir yapımız var, çünkü hepimiz öğrenci olduğumuz için paramız yok. teknik donanımlarımız tam ama onu garanti edebiliriz. sözün özü oyunculuk ya da sinema sektörünün herhangi bir bölümüne hevesli iseniz(kurgu, senaryo, kameramanlık, yönetmenlik) bize katılmanızı istiyoruz. cevabınız evet ise küçük bir rica daha, oyuncularımızı arşivlediğimiz aşağıdaki formu doldurur musunuz. her nerede olursanız olun ekip olarak biz size ulaşacağız.
20.9.14
saçma sapan denemeler
20 liran olur 20 liran olmuştur. para ile samimiyetin bu kadardır. paraya değer vermezsin, insanlara değer vermek istemezsin, ikisi farklıdır. parayla satın alınamayacak şeyler olduğunu iddia edersin ve iddiayı kaybedersin, yine sen kaybedersin. kredisi yüksek dostlar edineceğine bir kredi kartı alırsın dosta muhtaç olmazsın. dostun ilgisi yetmedikçe limit yükseltirsin.
12.9.14
kadınlar da biraz duygusaldır tabii
okuyan bilir yıllardır ilişkiler üzerine yazılar yazıyorum ve cinsiyetçi değilim. ama yanılgının karşısında durmayı görev biliyorum. gerçekleri konuşmak, dinlemek lazım.
ben heteroseksüel bir erkek olarak cinsel anlamda, hoş, sevimli, tatlı kadınları çekici buluyorum. peki heteroseksüel kadınlar hangi erkekleri çekici buluyor?
üzerinde "erkekler..." yazan bir kağıdı rastladığımız kadınlara uzatıp "devamını dilediğiniz gibi tamamlayın" desek, ne tarz şeyler yazılır? ben aşağıdaki örneklerle karşılaşacağıma eminim.
- erkekler... kaba - saba, öküz gibi insanlar. hatta bazıları insan bile değil.
- maç izlerken aşırı itici oluyorlar.
- evlenince değişiyorlar.
- çok anlayışsızlar.
- pisler.
- kakalar
- güzel canlılar, böyle saçları var falan
- tüm gelirlerini bakım ve kozmetiğe harcıyorlar
- tek amaçları ortamın en güzeli olmak
- bazıları çok kaprisli ama güzele kapris de yakışıyor
8.9.14
Hasan ve Siyah
5.9.14
kimim ki?
kısa film yapmaya çalışan adamlardan yalnızca biriyim. montajı ben buldum gibi bir iddiam yok ama az çok montajdan anlarım. yönetmen olma gibi bir hedefim var. inşallah araya bir tanıdık sokarsam en geç bir haftaya yönetmen olacağım.
deli gibi film izlerim. televizyona ve televizyondaki yayına karşıyım(sansür dolayısıyla). bu yüzden internette haşır neşir olduğum en önemli aktivite bir şeyler izlemek. bunun yanında sosyal bağımlılıklarım da var.
(bkz: fb, dıvitır, sözlük)
28.8.14
damadı öpebilirsin
toplumun kadın - erkek ilişkisine bakış açısı konusunda ipucu veren sözlerden biri de bu. niye öpüşmek gibi iki taraflı yapılan bir sevgi eyleminin ehliyeti erkeğe veriliyor? küfürlerin çıkış noktası da yine aynı şey değil mi? küfürlerde erkek etken, kadın edilgendir. iğrenç olacak ama örnek vereyim, iş yerinde öfkelenmiş bir kadından "amlayayım böyle işi" gibi bir küfür duymayız ama erkekler rahatlıkla "sikeyim böyle işi" diyebilir. çünkü topluma göre her zaman sik "etken" am ise "edilgendir."
bir takım okur kitlesi bu gibi bir yazıda "vajina" veya "kadınlık organı" yerine am yazdığım için kızacaktır. fakat sik kelimesine hiç kafayı takmazlar. işte tuhaflık burada. sik de argo, am da. ve sik ne kadar etkense am da o kadar etken. ancak tecavüz gibi durumlarda alışık olduğumuz şey amın edilgen olmasıdır, bu durumda edilgenlik doğrudur fakat tecavüze uğrayan birinin erkek olması onu etken yapmaz. tecavüze uğrayan, cinsiyetine bakılmaksızın edilgendir, mağdurdur.
bu kadar argo dolu bir yazıda adını kullanmak istemediğim, çok sevdiğim bir hocamın "neden 'seninle evlenebilir miyim?' değil de 'benimle evlenir misin?'" tespitini paylaşmak istiyorum. erkeğe çocukluğundan beri verilen "eşini seçmelisin" alt eğitimi sonucu kadınlar seçilen olmaya meyilli oluyorlar. "erkek istemek" diye bir merasim yoktur mesela. kız istemek vardır. günümüzde kız isteme merasimi iki çiftin anlaşması sonucu biraz da göstermelik oluyor olsa da kız istemek diye bir şey var. esasında evlilik öncesinde ve sürecinde çiftlerden biri etken diğeri edilgen ise bu evliliğin temeli çok da sağlam atılmamıştır bana göre. çünkü çiftler etken edilgen şeklinde yapılanırsa evlilik sonrasında haklar konusunda eşitsizlik görülecektir. yine örneğin, evlenme ehliyetinin erkeğe verilmesi gibi boşanma ehliyeti de erkeğe verilir. erkek eşini aldatırsa, pişman olması ve özür dilemesi evliliğin bitmemesi için yeterlidir ama kadın eşini aldatırsa aile mahkemesinin yolu tutulur.
öpmek, öpülmek konusunda bir de "kiss me ercan!" samimiyetsizliği var. hollywood'un kafamıza yerleştirdiği bir olay bu. kadın erkekle öpüşmek isterse doğrudan eyleme geçmek yerine erkeğe kendisini öpebilme ehliyeti veriyor. ne saçma.
özetle sadece erkek veya sadece kadın istiyor diye değil her ikisi de istediği için evlilik yapılmalıdır. nikah memurları "gelini öpebilirsiniz" yerine "öpüşebilirsiniz" demelidir. ve kadınlar da evlilik teklifi edebilmelidir. ve argo vardır ve gereklidir.